Kıvanç Tatlıtuğ çok yakışıklı, evet haklısınız! Ama boşverin yakışıklılığını, sokaklar güzel adam kaynıyor.
Ama sokaklar alkışı hak eden adam kaynamıyor.
O yüzden gelin biz Kıvanç'ın 'nasıl bir şey' olduğunun farkında mıyız ona bakalım..
Kendini nasıl geliştirdiğinin farkında mısınız mesela?
Peki,
Sürekli yenilendiğinin?
Oyunculuğunun ne hale geldiğinin?
Kariyerinin dizginlerini ustaca elinde tuttuğunun?
'Benim' diyen oyuncularda göremediğimiz performansı, aktörlüğü bize gösterdiğinin?
Sık sık kimlik değiştirdiğinin ve bizim her birine alıştığımızın?
Yıllarca 'Bir rol oynadım üzerime yapıştı' diye kandırıldığımızın, her şeyin oyuncunun başarısına bağlı olduğunu bize ispat ettiğinin?
Her role uymak, bürünmek için ne kadar emek sarf ettiğinin?
Peki Kıvanç'ın nerelerden nerelere geldiğinin de farkında mısınız?
Yolculuğun Adana'da başladığının?
Lise mezunu olduğunun?
Hayatında ilk kez İstanbul'a 1997'de geldiğinin?
Kavuştuğu büyük şöhret ve parayla sapıtmadığının?
Tüm bunların farkındasınız değil mi? O halde boşverin adamın yakışıklılığını, vücüt kaslarını, Brad Pitt'e benzerliğini, kızların onun için çıldırdığını falan... Bunlar zaten işin normal olan tarafları... İşin alışık olmadığımız yanı kendisinden sadece yakışıklı olması beklenen genç bir adamın her seferinde gelişerek, her seferinde daha iyi bir performansla karşımıza çıkması.
Tam bir başarı öyküsü...
Onun yakışıklılığını değil esas, kazandıklarının karşılığını her defasında fazlasıyla izleyicisine geri ödüyor olmasını alkışlamalıyız.
Gerginlik Fazıl Say'ın hakkı mı?
FAZIL SAY'IN bu kadar tepkili ve gergin birine dönüşmesini ortaya onlarca tez koyarak tartışabiliriz.
Mesela; ülkenin politik gündemi, yaşananlar, değişimler ve gelişimlerin onu
çileden çıkarttığını söyleye-
biliriz.
Ya da 'ülkesinde anlaşılamamak' derdi var diyebiliriz.
Fazıl Say'ı tanırım.
Kendisiyle içki sofrasına oturmuşluğumda, siyasi konularda münazara etmişliğimde vardır.
Ne küfür ettiğini ne de herhangi birine eline geçen ilk 'şey'i fırlattığını görmedim, duymadım da...
Mutlaka o an hatta uzun zamandır onu saldırganlaşmaya iten, tetikleyen bazı nedenler vardır diye düşünenlerdenim...
Ama, benim esas tartışmak istediğim konu bunlar değil...
Mutlaka hepiniz farkındasınız. Mevzu bahis bir sanatçı ve toplumun uygun bulmadığı bir hareketi olunca
tartışmalar hep iki koldan
yürüyor.
Bir taraf şiddetle; 'O bir sanatçı, böylesi davranışlar içinde oluşu kabul edilemez' fikrini savunurken diğer taraf; 'o bir sanatçı, normal ve sıradan insanlardan beklediklerimizi onlardan bekleyemeyiz. Tüm aykırı ve sıra dışı hareketleri kabulümüzdür'ü savunuyor...
Evet, dünyanın her yerinde kendini ispat etmiş, yetenekli, şöhretli insanlar normal dışı olurlar. Yaşadıkları topluma göre bu 'normal dışılık' sınırları genişler veya daralır. Genel algı 'sanatçı adam normal değildir'den yanadır...
Bir diğer yandan da, dünyanın her yerinde sanatçıların bu gibi 'aşırı' davranışları tartışılır. Sanatçı kişi eleştirilir, yerden yere vurulur, ayıplanır hele ki bir insan hakları ihlali söz konusuysa o zaman işler daha da büyür. Sanatçı kişi protesto edilir...
Yani diyeceğim odur ki, 'sanatçıdır topluma örnek olmalıdır' klişesini de, 'sanatçıdır, özel insandır haliyle biraz delidir ve ne yapsa yeridir'i de bir kenara bırakıp olaylara ve konulara 'kişiye özel' yorum yapalım.
Ayşe Arman'a sarılmak istedim...
Sık sık eleştiririm ama her yazısını da dikkatle okurum.
Kendisinin beni tanımladığı gibi 'kötülük saçan yılan' olduğumdan değil, merak ettiğimden...
Son zamanlarda yaptığı bazı 'işler' alaycılığımın ortaya çıkmasına sebep olsa da onsuz bir medya dünyası istemem açıkçası...
Perşembe günü köşesini okumayı bitirdiğimde içimden fışkıran Ayşe Arman sıcaklığını tarif etsem de inanmazsınız. Yakınımda olsa tereddütsüz gidip sarılacağım...
O gün Arman hakkında Twitter'dan paylaştığım düşüncelerime 'kemik' okurdan 'doktora git hemen' tepkisi yağdı, siz düşünün artık...
Neyse şaka bir yana, Ayşe Arman çok kıymetli bir olaya aracılık etti geçtiğimiz hafta. Kimsesiz çocuklara büyük iyilik yaptı.
Zaten doğuştan yaralı binlerce çocuğun bir daha yaralanmasına engel oldu.
Tinay ve Nur'un hikayesi üzerinden yola çıkıp koruyucu aile mantıksızlığına el atılmasına neden oldu...
Tebrikler Ayşe Arman, en içten duygularımla...