Millet İttifakını, birkaç partinin oluşturduğu bir ittifak olarak kabul ederek analize başlayanlar, analize büyük bir yanılgıdan yola çıkarak başlıyor.
Aslında Millet İttifakı, CHP, İyi Parti, HDP ve Saadet Partisi'nin, farklı toplumsal gruplara hitap eden farklı çıkışları temsil ettiği bir bina.
Tabelalara bakmayınız.
Evet, doğrudur, CHP Cumhuriyetle yaşıt bir partidir, İyi Parti kendisini kadim milliyetçi geleneğe nispet eden kimselerin oluşturduğu bir partidir, Saadet Partisi elli senelik Milli Görüş geleneğine atıfta bulunmaktadır. Gelgelelim mezkûr partilerin her biri, bir dönüşüm sonrası Millet İttifakına uygun yapılara dönüşmüş kurumlardır.
Bu sebeple Millet İttifakı'nın kuruluşunu, Deniz Baykal'a kurulan kaset komplosu ile tarihlendirmek mümkün.
Her şey o günden sonra başladı... Gezi'nin altyapısı o hadise ile hazırlandı, siyasetin hukuk eli ile dizayn edilmesinin temelleri o hadise ile atıldı.
Zira siyaset doğal mecrasında bırakılmadı.
Ve memlekette halen sürüp giden bir kavga bu mecra üzerine inşa edildi.
Bir seçim ittifakından çok öte bir siyaset yapış şekli ve 16 Nisan Referandumu öncesinde de adı konmamış şekilde yürütülen bir pozisyonun adıdır Millet İttifakı.
Elbette halkımızın yüzde elliye yakın bir kısmının teveccüh ettiği bir yapıyı marjinalleştirme sorumsuzluğuna giremeyiz. Halkımızın önemli bir kesimi tepkisel olarak yahut hakikaten inanarak Millet İttifakı'na ikna olmuş ve tercihini bu yönde kullanmıştır.
Ancak İttifakın ikrar edilemeyen ortağı HDP, Millet İttifakı açısından her geçen gün taşınması güç bir yüke dönüşmekte.
Fezlekelerin Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne gelmesi ile birlikte yeni bir safhaya geçileceğinin emarelerini bu hafta gördük.
İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener'in HDP'ye karşı bir prensip duruşu ortaya koymayacaklarını, aksine fezlekeleri görmeleri gerektiği yönündeki açıklaması Millet İttifakı'nın pozisyon sıkıntısını ortaya koymakta.
CHP Grup Başkan Vekili Engin Altay'ın "HDP meşru bir partidir" söylemi aynı sıkıntının bir diğer dışavurumu.
HDP konusunda uzun süredir karnından konuşmak durumunda kalan her iki partinin yaklaşımı, Gara hadisesi sonrası varılan ortamda elbette bir risk, ancak Millet İttifakı'nın yukarıda arz etmeye çalıştığım tabiatı sebebiyle almak mecburiyetinde kaldıkları bir riski alıyor mezkûr siyasiler.
Kılıçdaroğlu'nun "Akıllarınca şimdi Millet İttifakı'nı bozacaklar" şeklindeki açıklaması da bu sebepten neşet ediyor.
Bu durum, 2023 seçimleri öncesinde, Millet İttifakı'nın bir başka konumlanma içine girmesi zaruretini doğurabilir. Zira CHP'nin merkez sağdan müdevver seçmeninin ve ulusalcı kitlesinin başı mevcut CHP siyaseti ile hiç hoş değil.
Son dönemde yaşanan parti içi tartışmalar ve Denizli Milletvekili Teoman Sancar'ın Parti'den istifasını neticelendiren kaset komplosu şayiası, Millet İttifakı'nın bir şekilde yeniden dizayn edilmesine ve HDP sonrası yeni bir yöneliş içine girilmesine yönelik ihtiyaç gereğidir.
Bundan dolayı, CHP içindeki her dönüşümü bir doğal reaksiyon olarak okumamak, aksine bir siyasal manevra olabileceğine ihtimal vermek ihmal edilmemelidir.
Mart ayı bitmeden MYK'da yeni bir yapılanmaya gidileceği yönündeki duyumlar da bu cümleden okunmalıdır.
Millet İttifakı'nın 2023 seçimleri öncesinde muhafazakâr seçmene hitap edecek bir başka pozisyonlanma içine girmesi ve vitrini buna göre dönüştürmesi, yakın gelecekte karşı karşıya kalacağımız yeni siyasal pozisyonlanmanın kodlarını ortaya koyacak.
Millet İttifakı'nı dizayn eden akıl, taşınması giderek güçleşen yükleri sebebiyle yıpranan imajını bu hamlelerle yeniden güçlendirmeye gayret edecek.
Ümit Özdağ'ın istifasına da bu zaviyeden bakıyorum. Henüz bir malumatım yok, ancak kanaatim var. Malumatım olunca onu da yazarım.