Xavi'leri, Iniesta'ları, Messi'leri gördükten sonra şunu anladım ki futbolcularımız tembel, yabancılarımız umursamaz. Bizimkiler hep yan gelip yatıyor. Çözüm önerim ise şu; futbol ailesi külliyen kafasını değiştirmeli
Hani 'Silah çıktı, mertlik bozuldu' diyoruz ya, aynı hesap... Şu Avrupa Ligleri'nin naklen yayını başladı, bizim ne kadar zavallı olduğumuz ortaya çıktı. Önceki akşam oynanan Barcelona-Real Madrid maçına bakın. Hemen denilebilir ki, 'Dünyanın en pahalı kadrolarının maçı.' Ama benim söyleyeceğim başka. Tamam, dünyanın en iyi kadroları. Dünyanın en büyük yıldızları. Ama bizde yıldız diye geçinenlerden daha fazla koşup, daha fazla boğuşmuyorlar mı? Daha fazla savaşmıyorlar mı? Bizde Xavi'den, Iniesta'dan, Messi'den büyük yıldız mı var. Maç 4-0 olmuş, son dakikalar gelmiş, adamlar halen 'Boğa' gibi saldırıyor. Biz de böyle bir hırsı, böyle bir isteği, böyle bir mücadeleyi hangi yıldızda, hangi oyuncuda, en önemlisi hangi takımda görüyoruz?
BU MUDUR BÜYÜKLÜK!
DÜŞÜNÜN Galatasaray, Beşiktaş'a karşı 1-0 mağlup oynuyor, rakip kaleye lütfen gidiyor. Ayıp olmasın diye gidiyor. Daha doğrusu gidemiyor. Kardeşim sen canını dişine tak, rakibi ve şartları zorla, rakip kaleye gideme, gol atama, maçı kazanama. Hepsi tamam. Ama zorlamıyorsun, boğuşmuyorsun, savaşmıyorsun. Dönüp F.Bahçe'ye bakıyorsunuz, Belediye maçının son dakikalarında, üstelik rakip bir kişi eksik oynarken, neredeyse 'Çanakkale geçilmez' yapacak. Tehlike üstüne tehlike atlatıyor. Bu mudur büyük takımlar, bu mudur büyük oyuncular.
İYİ OYNASIN CANIMI YESİN
KİMSE kusura bakmasın, bizim ligde canını dişine takıp oynayan ne futbolcu var, ne de takım. Ama biz de futbol ailesi olarak bunları hak ediyoruz. Hep bugüne kadar az şeylerle yetindik. Hep bugüne kadar kendi iç ve kısır çekişmelerimizi büyük başarı diye algılayıp kabul ettik. '1-0 olsun, bizim olsun' mantığını, aradan yıllar geçti, hala bırakamadık. 'Kazanalım da, nasıl kazanırsak kazanalım' anlayışından vazgeçemedik.
Futbola, koyu taraftarlık duygularının ötesinde bakamadık, bakamıyoruz. Futbolcu takımı tembel, gelen yabancılar umarsamaz. Zaten umursasa da, kısa süre içinde kendimize benzetiyoruz. Bizim bir takımımız çok iyi mücadele etsin, kaybetsin, canımı yesin. Ama bizdeki alışkanlık öyle değil, ne oynadığın önemli değil. Kazan da nasıl kazanırsan kazan.
HİÇ KİMSE AĞLAMASIN
O zaman ağlamayacağız, o zaman 'Futbol oynamıyoruz' diye dertlenmeyeceğiz. Biz futbol seyircisi olarak, başkanlardan, yöneticilerden, futbolculardan daha fazlasını istiyor muyuz. Açıkca itiraf edelim. İstemiyoruz, sadece kazanmasını istiyoruz. Çabuk şımarıyoruz, çabuk şımartıyoruz. O zaman Xavi'leri, İniesta'ları, Messi'leri ağzı açık seyrederiz, seyrediyoruz. Onlar dünya yıldızı, onlar futbol milyoneri, ama buna rağmen şımarık değiller, şımartılmıyorlar. Zirvedeyiz diye yan gelip yatmıyorlar. Her maçın, her dakikasında varlarını yoklarını ortaya koyuyorlar. Saysanıza bizde böyle beş futbolcu. Sayamazsınız, bulamazsınız.
ALLAR PULLAR SATARSAN...
SEYİRCİ de hiç kusura bakmayacak, medya da. Bir takımı, bir oyuncuyu biraz eleştiriyorsunuz, taraftar ayağa kalkıyor 'Daha ne istiyorsunuz, size de adam beğendiremiyoruz' diye. Medya sıradan bir galibiyeti, özellikle büyüklerin galibiyetini tiraj uğruna, raiting uğruna allıyor, pulluyor satıyor. Suç bizde, çabuk beğeniyoruz, çabuk şımartıyoruz.
ÖLÜMÜNE OYNUYORLAR
Sonuç ne ekersen onu biçersin. Türk takımları savaşmıyor, mücadele etmiyor, tempo yapamıyor, tabir kaba ama en kestirmeden 'Ölümüne' oynamıyor. Eğer futbolda şöhret dediğiniz Xavi'ler, İniesta'lar, Messi'ler ise bizdeki şöhretler onların dublörü olamaz. Hadi diyelim ki, yetenekleriniz onlar kadar yok, peki iyiniyetiniz de mi yok. Niye onlar kadar koşmuyorsunuz, niye onlar kadar mücadele edip, onlar kadar 'Ölümüne' oynamıyorsunuz, niye kendinizi parçalamıyorsunuz.
AĞZIMIZI AÇAR İZLERİZ
KİMSE kusura bakmasın. Böyle başa böyle tarak. Biz bu kafayı değiştirmedikçe, bu mantığı, bu anlayışı, bu kolaycılığı değiştirmedikçe, eloğlunu böyle ağzımız açık daha çok izleriz, daha çok kıskanırız, daha çoook ama çok dertleniriz. Hani bizimki kendim ettim kendim buldum dünyası.
El Clasico'yu örnek alsınlar!
BİR gülle, bir bahar gelmeyeceğine göre, Beşiktaş'ın da bir G.Saray galibiyetiyle bütün sorunları aştığı söylenemez. Sadece lige yeniden bir dönüş yaptı. El Clasico'yu örnek alsınlar. Üstelik aralarında 15 yıllık Real Madrid'li Guti var. Kadro iyi. Ama bu tempo, bu anlayış, Beşiktaş'a şampiyonluk için yetmez.
Türk Futbolu'na çok iyi bir ayar lazım!
DİYORLAR ki 'Avrupalı Bursa ile Türkiyeli Bursa arasında dağlar var...' Elbette var. Barcelona-Real Madrid maçını izledikten sonra Bursaspor'a kızabilir misiniz. Eğer Avrupa'nın daha ilk turlarında Fenerbahçe ile Galatasaray gibi takımalarınız 'taca' çıktıysa, Bursaspor'a kızma hakkınız var mı? Bursaspor'dan önce Türk futboluna bir ayar çekmek zorundayız. Avrupa ile uğraşabilecek bir ayar. Yani daha fazla koşan, daha fazla mücadele eden, yenilgiyi kabul etmeyen, ölümüne mücadele eden bir ayar. Var mı buna niyeti olan. Hiç sanmam...
PEP'i itti sarı gördü
Nou Camp'taki maçın ilk yarısında topu vermek istemeyen Barça teknik direktörü Pep Guardiola'yı iten Ronaldo, hem sarı kart gördü hem de büyük bir tartışma yarattı.
58 saniyede 21 pasla nakavt
EL Clasico bitti, dünya şimdi Barcelona'nın oynadığı muhteşem futbolu konuşuyor. Özellikle ikinci gol öncesi Katalanların topa 58 saniye hakim olup 21 pas yaptıktan sonra Pedro'nun attığı gol, futbol literatüründe unutulmazlar arasındaki yerini aldı.
Barça: 8 Real: 1
El Clasico'da dikkat çeken en önemli tablo iki takım arasındaki alt yapıdan çıkan oyuncu sayısıydı. Barça 8 alt yapı ürünü ile oynarken R.Madrid'de Casillas dışındaki isimlerse milyonlarca euro ödenip alındı.