Birkaç gün sonra yaklaşık 2 milyon aday YGS'ye girecek. 2013 ÖSYS süreci dingin bir şekilde işlerken (görev yerine kasten gitmeyecek gözetmen öğretmenler nedeniyleYGS'nin sabote edileceği söylentisi dışında), adaylar ve aileleri sınava ve sınavda gösterecekleri başarıya odaklanmışken, geçtiğimiz günlerde ÖSYM Başkanı Prof.Dr.Ali Demir'in söyledikleri ile kafalar karıştı. Sayın Demir, onyıllardır sınavların ardından soruların kamuoyu ile paylaşılma ilkesinden vazgeçtiklerini açıkladı.
ÖSS'ye girdiğim 1988 senesini hatırlıyorum. O sıralar internet olmadığı için, soruları görebilmek için ertesi sabahı beklemiş, erkenden bir gazete almış, doğru ve yanlışlarımı görmüştüm. Bu hep böyle oldu. Büyük olasılıkla çocukları bu sene YGS'ye girecek pek çok ana babanın hayatında geçmiş yıllarda benzer şeyler yaşanmıştır.
ÖSYM'nin bu değişiklik kararındaki gerekçesinin, sabit kapsamdaki müfredat içeriğinden ayırt edici nitelikte soru üretmenin gitgide zorlaşması ve bu nedenle zengin ve sürdürülebilir bir soru bankası yaratmanın güçleşmesi olduğu anlaşılıyor. Bu gerekçelerde doğruluk payı var. Dünya üzerinde geniş kitlelere periyodik şekilde uygulanan bazı sınavlarda soruların açıklanmadığı biliyoruz.Ancak böyle bir uygulamanın şeffaflık ilkesinden ciddi şekilde taviz verileceği anlamına geldiği de ortada. Bu durum ÖSYM'yi elbet zorlayacak, zira geçmiş yıllarda yaşanan bazı talihsiz olaylar nedeni ile kamuoyunda ÖSYM'nin güvenilirliği büyük ölçüde yıprandı.
Soru üretmekte zorlandığı anlaşılan ve bu nedenle soruları açıklamama kararı alan ÖSYM'nin önündeki diğer seçenek soru üretme konusundaki kapasitesini artırmak olabilir. Madem ÖSYM'nin asli işi sınav yapmak, ve hatta üzerlerine yapışmış bir güvensizlik problemi de varken, soruları açıklamayıp insanların aklında soru işaretleri oluşturmak yerine, soru hazırlama konusundaki üretkenliği artırmak ve eskisi gibi sınav sorularını kamuoyu ile paylaşmak daha doğru bir yol olabilir.
Açıkçası, yukarıda yazdıklarımın ÖSYM tarafından masaya yatırılıp enine boyuna tartışıldığından eminim. Soru hazırlama konusundaki rahatlık ile şeffaflıktan taviz verme dengesinde tercihini şeffaflığı feda etme yönünde kullanan ÖSYM'nin bir bildiğinin olduğuna güvenmek zorundayız.
Soruların açıklanmaması durumunda ortaya çıkacak önemli tartışmalardan biri de hatalı sorular ile ilgili olacak. Geçmiş yıllarda bazı sınavlarda hatalı sorular ile karşılaşıldığını hatırlarsınız. Soruların açıklanamaması durumunda hatalı soruların ortaya çıkarılması konusunda sadece ÖSYM'ye güvenmemiz gerekecek.
Eğitim camiası, ÖSYM Başkanı Sayın Demir'in hatalı soruların tespit edilmesinde kullanılacak yöntemle ilgili söylediklerini kabullenmekte zorlandı. Doğru yanıtı A şıkkı olan bir soruda adayların %95'i B şıkkını işaretlediyse soruda hata olabileceğini düşünmek çok basit bir istatistiksel yaklaşım. Eminin ÖSYM çok daha derin analizler yapılacaktır. Burada yöntemden çok daha önemlisi ÖSYM'nin samimiyeti. Hatalı soru çıkabileceğini baştan kabul edebilme ve en ufak bulguda titizlikle konuyu inceleme olgunluğunu gösterebildikleri oranda ÖSYM'ye kamuoyundaki güvenin artacağını düşünüyorum.
Hem, ÖSYM yıllardır cevap kağıtlarını istatistiki yöntemler ile analiz ederek kopya teşebbüslerini tespit ediyor. Kopyaların yakalanmasında ÖSYM'nin samimiyetine ve kullandığı istatistik yöntemlere yıllardır güvenegeldiysek, hatalı soruların tespiti için de güvenemez miyiz?
Son yıllarda yapılan bilişim ve insan kaynağı yatırımını dikkate alarak (ancak her an uyanık kalma gayreti içinde) ben ÖSYM'ye güvenmeyi tercih ediyorum.
YGS'ye girecek tüm adaylara içten başarı dileklerimle.