EVLİ çiftler halay çeken kalabalıklara benzer; ‘bir başına’ duranı sevmez, kişiyi tatlı bir müzikle tempolarına katıvermek isterler. Bir omuz verirsiniz, bu defa da “Bebek yok mu?” melodisi başlar… Bunlar malumunuz…
Peki yeni tehlikenin farkında mısınız?
Şimdilerde de başımızda bir güzel görünme, ‘fit’ olma, ‘fit’ olduğunu gösterme, spor yapma ve spor yaptırma çılgınlığı var!
Eskiden önce evlenmemiz, sonra çocuk sahibi olmamız yetiyordu; şimdi bir de üzerine her dem spor yapıp ‘seksi anne-baba’ olmamız gerekiyor.
“Bunun neresi kötü” diyebilirsiniz? İnsanların Başbakan’ın “Üç çocuk yapın” sözüne kulak kesilip “Esmer ekmek yiyin” cümlesini takmadığı, somun somun ekmek, top top et, löp löp yağ ülkesinde spor güzel bir şey. Hareket herkese lazım; doğru beslenme şart! Belediyelerin park ve bahçelere koyduğu renkli aletlerde -makosen ayakkabılarıyla bile olsa- spor yapan adamlara, ‘günlerini’ burada yapan kadınlara lafım yok.
Beni korkutan ‘24 saat spor salonu insanları!’
Sporu bir ‘oyun’dan çıkarıp tek ve büyük bir amaç haline getirenler. Belki de salgıladıkları mutluluk hormonunu paylaşma isteğiyle çevrelerindeki herkese ‘hadi hadi’ yapan, spor yapmayanı küçümseyen, iğneleyen; eşlerinden, çocuklarından çok, özel spor hocalarını görenler… Hak edilmiş ‘baklavalarını’ gözümüze sokmak isteyenler…
GÖSTERE GÖSTERE...
Abarttığımı düşünüyorsanız; magazin ağırlıklı dergilere bir bakın. Ya da en basiti, Sabah’ta Bülent Cankurt ‘cemiyet hayatının ünlü simalarının’ 7 gününü ‘Bu Haftam Böyle Geçti’ adı altında belgeliyor. Tahmin edin ünlü isimlerimizi en çok nerelerde, nasıl bir kıyafetlerle görüyoruz!
İsimler, mekânlar, kişiler değişiyor cümleler değişmiyor; spor yapanlar yeni doğum yapan anneler misali, sürekli çocuklarından yani, yaktıkları kaloriden bahsetmek istiyor.
“Spor hayatımın vazgeçilmezi...” cümlesi vazgeçilmez bir kere!
“Sabah yine spor! … Otel’de; spor hocam ….’le dersimizi yaptık” gibi cümleler, doldur boşalt...
“Zaten 6 gün set var, bir gün de spor, sevgiliye zamanım yok”
“Zaman içinde ben spora, eşim seyahate ağırlık verdi; ilgi alanlarımız farklılaşınca boşandık. Şimdi hayatım spor ve oğlum.”
En yeni, en çılgın spor programlarını (son moda ‘Insanity’), en son beslenme trendlerini (eşek sütü çok popüler) ilk onlar deniyor. Çoğu, “Günde en az 4 saat spor yapıyorum” diyor; sanırsınız ki her biri Survivor’a katılıyor! Peki ne zaman okuyor, ne zaman çalışıyorlar; bir onu bilmiyoruz…
‘HOCA’LAR DA BİRER MARKA
Şehirli olmak öyle kolay değil; “Toplanıp halı saha maça gidiyoruz”, “Pazar Belgrad’da yürüyelim mi?” de yok artık.
Metroseksüel erkeklerin sporları da evrim geçirdi, bireyselleşti.
Spor hocaları, spor salonları ve sporcu dostu oteller de birer ‘marka’. Spor mümkün olduğunca az kıyafetle yapılsa bile üzerlerimize ‘bu markaları’ giymeden edemiyoruz; ‘hoca’ adı vermeden edemiyoruz.
BİR İMAJ OLARAK SPOR
Bir dönem lüks spor salonları ‘klişe algıyla’ eş, sevgili bulma, iş bağlamanın da yeri olabilirdi; Allah’tan o dönem hızla geçildi, şimdi de bir nevi kimliği, imajı, algıyı tamamlama merkezi!
Spor salonları da insanların birer ‘hamster’ misali bir bisiklet üzerinde dönüp durduğu basit yerler değil artık. En son ses sistemine sahip spor salonları mı dersiniz, geceleri parti alanına dönüşenler mi...
Bense çalışma hayatına bulaşana kadar profesyonel tenis, basketbol, voleybol oynamış biri olarak şu günlerde ne mi yapıyorum; hiç! Belki de algım ondan açık; garezim ondan.
Ama koyun bir top ortaya, kurun takımı, ortaya da bir iddia (mesela Gaziantep Koçak’tan 1 kilo şöbiyet) bakın kim en ala spor insanı!
Eda Taşpınar (en üstte) ile Bade İşçil en çok spor yapan ünlü isimlerden. Yazarımız Elif Aktuğ’u kaldıran Yılmaz Morgül ise yeni çağın sporcu-larından.
nilay.ornek@aksam.com.tr
Nilay ÖRNEK