1
Bu sütunu takip edenler hatırlayacaktır;
Kısa bir süre önce dinin daha iyi anlatılması/anlaşılması babında bir ağaç benzetmesinde bulunmuştuk.
Demiştik ki; bir bozkırın ortasında tek başına kocaman ve görkemli bir ağaç görürüz. O ağaç etrafını saran hava olmasa yaşayamaz. Hava hayatidir ama biz onu görmeyiz, bize kendisini dayatmaz hava. İslam’da işte böyle bir şeydir.
2
Bir önceki yazımızda ise geçen hafta sonu Ankara’da yapılan Maturidi çalıştayından bahisle, çalıştaya üst başlık olarak seçilen ‘aydınlanma’ kavramını uygun bulmadığımızı belirtmiştik.
3
Kemal Öztürk’ün, bir grup fotoğraf sanatçısı ile yaptığı yolculuğu anlattığı Cuma günkü yazısında şöyle bir cümle geçiyor: “Güneş ışıkları bir ağacın üstüne düşmeden, o ağaçta yeni filizlenen tomurcukları da, ağacı kemiren kurtları da göremeyiz. Işık olmadığında, gölgede kalmış bir ağaç görüntüsü gerçek değildir…”
Eğer, Ankara’daki çalıştaya üst başlık olarak seçilen ‘aydınlanma’ bu anlamda bir ışık ise, bunun çok yerinde bir tespit olduğunu da belirtmemiz gerekir.
Gerçekten de asırlar ötesinden Maturidi bugünün problemleri üzerine bir ışık tutmaktadır.
4
Geçen hafta Ankara’daki çalıştaydan sonra bu hafta sonu da bu kez İstanbul’da, Ümraniye Belediye Başkanlığı ile Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi bir Maturidi sempozyumu düzenledi.
He iki toplantıyı izledikten sonra içimde oluşan bir duyguyu sizlerle paylaşmak isterim: Meğer ben, herkesin istediği, olması gerektiğine dair görüşler serdettiği şeyi yapmışım. Yani; eğer bugün yaşasaydı Maturidi; görüşlerini ve düşüncelerini topluma nasıl ve hangi dille anlatırdı… yı denemişim kıyısından köşesinden…
Neredeyse her konuşmacı ve tebliğ sahibi, önemli olmakla beraber aslolanın o günün şartlarındaki Maturidi’yi tanımaktan öte, bizler Maturidi’den hareketle bugünkü dertlerimize, açmazlarımıza dair bir şeyler söylemeyi becerebilecek miyiz sorusunun önemli olduğunun altını çizdi.
Umarım bu çalıştaylar sadece ‘entelektüel’ bir faaliyet olarak kalmayıp, hayatımıza dokunan bir mahiyet kazanır.