İfade özgürlüğü denince hala anadilde eğitimin tartışıldığı bir ülkede 'Akademik özgürlüğün sınırının nereye dayanacağını merak ettim, limitleri zorlamak istedim' cümlesi önce beni cezbetti. Bilgi Üniversitesi'nde bitirme projesi hazırlayan Deniz Özgün'ü 'özgün' buldum. Ancak işin içine özgürlüğü zorlama metodu olarak porno girince durum değişti. Evet, doğru okudunuz! Deniz Özgün, üniversite bitirme projesi olarak bir porno film çekti. Üstelik kampusta! Bu filmi hocalarına gösterdi. En iyi notu alamasa da 'D' ile projeyi bitirdi. Ancak Tempo dergisine verdiği röportaj ile bu proje duyulunca ortalık karıştı. Üniversite 'soruşturma başlattık, hocaları görevlerinden alıyoruz' açıklaması yaptı.
Bu gelişmeler üzerine ben de şu soruların peşine takıldım: Üniversitenin kararı doğru mu? İfade özgürlüğünün sınırları nerede başlar, nerede biter? Porno bu sınırların içinde kalır mı kalmaz mı?
Bilgi Üniversitesi ifade özgürlüğünün önüne engel koymamasıyla bilinen bir üniversite. Hatırlasınız, Boğaziçi'nde bir Ermeni konferansı yapılacakken ortalık karışmış, daha sonra o konferans Bilgi'de yapılmıştı. Başörtü konusunda her zaman özgürlükçü oldu, Kürt meselesini ilk kez geniş bir sempozyumda tartıştırma imkanı sağladı Bilgi. Kısacası 'özgürlükçü' bir kurum diyebiliriz bu okula. Ancak... Bu kez özgürlükçülüğün sınırları aşılmış görünüyor. Bırakın okulda çekimi, porno hala dünya çapında birçok ülkede serbest pazarda bile yasallığı tartışılan bir olgu!
Porno ile ilgili tartışmaların en sert ve detaylı yaşandığı ülke ABD. ABD'de yıllardan beni müstehcenlik ve ifade özgürlüğü arasındaki ince çizginin nerede başlayıp nerede bittiği üzerine tartışmalar yapılıyor. Bu tartışmalara önemli bir ivme katanlar da feministler. Özellikle 70'lerden itibaren ifade özgürlüğünden ziyade pornoyu şiddet ile iç içe gören Andrea Dworkin ve Catharine A. Mackinnon gibi feministler, bunun bir kadın sömürüsü olduğu tezini kuvvetle işlediler. Kadın bedeni arzu ve şehvetin sembolü olarak görüldüğü için porno (heteroseksüel pornodan bahsediyorum tabii) genelde kadın bedeninin ön plana çıkarılıp kadın cinselliğinin vurgulamasına odaklandı.
Bilgi Üniversitesi'ndeki projede de bu tablo değişmiyor. Tempo dergisinden Işıl Cinmen'e verdikleri röportajda projenin sahibi Deniz Özgün kadın oyuncunun zorlukları, ailesinin tepkisi ve toplumda değişen algısını vurguluyor. Sanki filmde o tek başına oynamış gibi, erkek oyuncu tamamen arka planda! 'Sınırları zorlamak kadın vücudu ve kadın cinselliğini teşhir etmektir' dercesine...
Bu projenin amacı sınırları zorlamak değil, dikkati çekip, toplumun en zayıf ve en meraklı olduğu kuytu köşelerde 'elektrik avcılığı' yapmak gibi görünüyor. Akademik dünyadaki limitleri görmek istiyorsa Deniz Özgün keşke 'resmi söylemin dışına çıkan' içerikte bir tez hazırlasaydı. 'Ermeni soykırımı vardır' sonucuna varan bir tez mesela. Ya da özellikle cinsellikle ilgiliyse eşcinsellerin cinsel kimlikleri ile kamusal alanda varoluş problemleri üzerine bir tez... Benim üniversitede bir arkadaşım vardı mesela, öğrenciyken cinsiyet değiştirme operasyonu geçirmişti. Boğaziçi Üniversitesi'nde iki ana dal birden okurdu, çok başarılıydı ama akşamları yürürken sürekli polis tarafından karakola götürülürdü. O ve onun gibilerin varoluş mücadelesini anlatan bir tez yazsaydı. Ama yapmamış... Deniz Özgün başörtüsünü sömürmemiş belki ama bekaret ve namus gibi ataerkil sistemin diğer sopalarını sömürmüş. Yazık!
Cumhurbaşkanı'ndan gelen telefon
Dört gün oldu. Dört gün önce apar topar yoğun bakıma kaldırdılar babamı. Sonra da solunum yetersizliği nedeniyle uyuttular. O mışıl mışıl uyurken neler olmadı ki... Yoğun bakım kapısında yeni yıla girdik mesela. Ailece. Babama uzaktan hep hikayeler anlattık. O uyanınca neler yapacağımızın hayallerini kurduk. Gelen dostları karşıladık. Güzel günleri konuştuk. Tüm bu karmaşa içinde dün telefonum çaldı. Abdullah Gül'dü arayan. Ona babamın kitabını göndermiştim. Almış, okumuş. 'Konuşabilir miyim onunla?' dedi... 'Maalesef' demek zorunda kaldım.
***
Uzun uzun dertleştik Cumhurbaşkanımızla. İnsan olmak ve yaşam üzerine... Babam ve babalar üzerine... Babam henüz bu konuşmayı duyamasa da ben başucuna gidip ona anlatacağım. Duymayacak ama hissedecek. Ve bu ona iyi gelecek...