Ankara’nın, Mesud Barzani’nin “bağımsızlık referandumu”na ilişkin aldığı sert tavır, içeride değişik çevrelerin tepkisini çektiği gibi birtakım hassasiyetleri de gündeme taşımalarına yol açtı.
Bu tepkilerin bir kısmı, Türkiye’nin bugüne kadar sıkıntı yaşadığı komşuları İran ve Irak ile yakınlaşması ve Kuzey Irak bölge yönetimine karşı ortak tavır almasını kapsıyor; tepkilerin diğer bir boyutu da Erdoğan’ın, Barzani’ye karşı kullandığı sert dille ilgili.
Aslında Erdoğan’a duyulan kızgınlığın sebebi daha derinlerde. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “bağımsızlık referandumu” nedeniyle devleti seferberlik durumuna geçirmesini doğrusu hiç beklemiyorlardı. Türkiye’den beklentileri, basına da yansıdığı gibi “Erdoğan konuşur, tepki gösterir, susar” yönündeydi.
Fakat Erdoğan meseleyi göstermelik tepkilerin de ötesine taşıyarak Barzani’ye karşı ekonomik, siyasi, askeri tedbirlere yönelmesi ve Kerkük’ü de içine alan konularda tarihi hatırlatmalarda bulunması işin rengini değiştirdi.
Erdoğan’ın, devleti hızla harekete geçirmesi karşısında tehditler gelmeye başladı. Siyonist çetenin medyadaki uzantıları “Kuzey Irak’a adımınızı atarsanız dünyayı karşınızda bulursunuz” diyerek, efendilerinin tehdit mesajlarını aktarmaya koyuldular. Erdoğan’a karşı içeriden ve dışarıdan siyasi saldırılar, algı operasyonları yeniden kendini gösterdi.
Tabii, Türkiye’yi ciddi bir devlet olarak algılamadıklarından Erdoğan’ın tutumuna öfke duyuyorlar. Ankara’dan beklentileri göstermelik bir tepki açıklamasından ibaretti; Ankara’nın “Bizim de Kürt nüfusumuz var” hassasiyetini öne çıkararak MOSSAD ile Barzani’nin bölgeyi cadı kazanına çevirmesine göz yummasını beklediler.
Kepazeliğe bakar mısınız; kurbanlık koyun gibi sıranın kendisine gelmesini beklemediği için Ankara’yı suçluyorlar!
Erdoğan, Suriye’nin kuzeyindeki oyunu bozunca üzerimize bu kez Kuzey Irak’tan gelmeye başladılar. Ama Ankara devlet gibi davranınca bu oyunları da kadük kaldı. Bu yüzden Erdoğan’a karşı ateş püskürüyor, öfke kusuyorlar.
İçerideki bir kesim ise “Kürt nüfusu” kaşımayı seçti. Nitekim bu mesele Türkiye’nin yumuşak karnını oluşturuyor. Dikkat edilirse bir anda medyada Kürtlerle ilgili hassasiyetler uç vermeye başladı. Tarihlerine, kimliklerine, kültürlerine atıf yapılarak birtakım sorunlar yeniden güncellendi. Türk kamuoyu bu oyunun yabancısı değil; Erdoğan, Suriye ve Irak’taki oyunu bozunca minder değiştirerek devletin yumuşak karnını kaşımaya, gündemi değiştirmeye, yani “Kürt nüfusu” Erdoğan’ın üzerine kışkırtmaya koyuldular.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik Barzani üzerinden geliştirilen eleştiri ve suçlamaların üzeri biraz kazındığında açıkça görülecektir ki; Suriye’de “terör oluşumu”na set çekilmesi, Irak’ta “İkinci İsrail”e açık ve net biçimde tavır alınması, “Kerkük” hassasiyetinin öne çıkarılması, Rusya ile S-400 anlaşması ve Moskova ile giderek artan yakınlaşma Erdoğan’a duyulan kızgınlığın başlıca sebepleridir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’yi bölgede oyun kurucu bir devlet gücüne kavuşturdu. Batı sistemi, bu gerçeğe alışmak istemediği gibi tepki de geliştiriyor. Türkiye’yi eski “uydu devlet” statüsünde görmek istiyorlar. O günlerin geçtiğini anlamaya ise bir türlü yanaşmıyorlar. Türkiye’yi kabul etmeleri biraz daha zaman alacağa benziyor; Ankara, bu istikamette ısrar ederse ABD ve Avrupa, bu gerçeği de er veya geç tatmak zorunda kalacak.