1 - Son yayımlanan KHK’lardan bir tanesinde; Vakıflar Bankası’ndaki Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün hisselerinin Hazine’ye devredilmesiyle ilgili bir hüküm yer almakta.
Mesele şu:
2 - 1950 yılında iktidar olan Demokrat Parti bir taraftan 30 yıla yaklaşan tek parti iktidarının tahribatını gidermeye çalışıp;
Öte yandan toplumun refah seviyesini yükseltme çabası içindeyken kaçınılmaz olarak yeni finans kaynaklarına ihtiyaç duymaktaydı.
Osmanlı’da ‘Şeriyye ve Evkaf Vekaleti’ olarak teşkilatlanmış; on binlerce münhal ve mazbut vakfı bünyesinde bulunduran yapı, cumhuriyetle birlikte ‘şeri’ kısmından soyutlanarak vakıf kısmı genel müdürlük seviyesine indirilir.
Vakıflar, 1923’ten 1950’ye kadar tek parti tarafından çeşitli tahribata maruz kalmasına, varlıklarının bir kısmı satılıp, gelirlerinin büyük bir bölümü genel bütçe içinde kullanılmasına rağmen yine de hatırı sayılır miktarda bir nakde ulaşmış durumdaydı.
Para sıkıntısı çeken iktidar, 1954 yılında vakıflarda biriken bu parayla Vakıflar Bankası’nı kurar.
Sermaye yapısında ufak tefek değişiklerle beraber bu uygulama günümüze kadar devam eder.
Ancak bir problem vardır.
Vakıf mallarından elde edilen gelirlerin bu şekilde kullanılması, Genel Müdürlükçe temsil edilen vakıfların kahir ekseriyetinin kuruluş amaçlarına aykırıdır.
Her ne kadar gelenekte ‘para vakıfları’ da kurulmuş olmasına, para vakıflarının ‘banka’ya dönüştürülebileceği düşünülmüş olabilme ihtimaline rağmen Genel Müdürlük bünyesinde toplanan on binlerce vakıf içinde böyle bir vakıf bulunmamaktadır.
En son 1913 yılında bir padişah kararnamesiyle para vakfı kurulmasına karar verilmiş olsa da bu karar realize edilememiş, güdük kalmıştır.
Dolayısıyla Osmanlı’dan Cumhuriyet’e intikal eden hiçbir para vakfı bulunmamaktadır.
3 - İşte KHK ile yapılan şey bunun değiştirilmesidir, daha doğrusu adaletin tesis edilerek şeylerin yerli yerine koyulmasıdır.
Vakıf mallarının gelirlerinin vakıf senetlerinde belirlenen amaçlarının dışında kullanılmasından vazgeçilmesidir.
Gerçi KHK’ya göre Hazine, banka hisselerine karşı Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne ‘kira sertifikası’ verecek, Genel Müdürlük bunu işleterek/satarak nakde dönecektir.
Doğrusu bu uygulamanın eksik tarafıdır. Bu uygulamayı Hazine’nin yapması, Vakıflar İdaresi’ne bedelin nakden ödenmesi, her iki kurumun işlevi/görevi nedeniyle daha uygun olurdu.
4 - Unutmamak gerekir ki her vakfın bir duası, bir de bedduası vardır.
Beddua kısmının, vakıf envanterinin amacı dışında kullanımına yönelik olduğunu düşünürsek yapılan işlemin ne kadar önemli olduğu daha iyi anlaşılabilir.
Tabii ki bu son söylenenler, hayatlarında duanın ve bedduanın bir yeri olanlar içindir.
Dua ve bedduadan bihaber bir hayat tarzı benimseyenler belli ki bu uygulamayı da anlamayacak,
Hatta altında bit yeniği arayacaktır.
Varsın öyle olsun.