Kaldığımız yerden dersimize devam edersek…
1- İmam Maturidi’ye göre İslam çoğulcu bir dindir.
İslam’ı (hayatı) geçmiş bir yaşanmışlıkta donduramayacağımıza göre;
Her yeni gelen gün yeni sebepler ve problemler getireceğine göre;
Müslüman’ın görevi yeni zamanda ve yeni şartlarda İslam’ı yaşanır halde tutmak olduğuna göre;
Tefsir yapma hakkımızda bulunmayınca;
Yapabileceğimiz tek şey ‘tevil’de bulunmaktır.
2- Biz tevil yapmak yoluyla, muhtemel doğrulardan bir doğruyu tercih ederken;
Başka birisi/birileri de tevil yoluyla başka bir muhtemel doğruyu tercih edebilir.
Bu durumda ortaya farklı tercihler, dolayısıyla farklı yorumlar çıkabilir.
Bu farklı yorumların hepsi de İslami yorumlardır.
Çünkü hiçbir tevilci, eğer tevil yaptığının bilincindeyse ve tevilin ne olduğunu biliyor ise,
Başka tevilleri yok sayamaz, öteki tevilcileri dinden çıkmakla itham edemez.
3- Bu bana geçmişe ait bir anekdotu hatırlattı.
1989 senesinde ‘Bu Meydan’ isimli bir dergi çıkarmıştık.
Derginin takdim/tanıtım yazısında demiştik ki;
“Bu dergi benim memleketimde oynanan horon gibi olacaktır.
Herkes gaydaya (melodiye) uyacak ama herkes kendi oyununu oynayacaktır.”
Burada da durum neredeyse aynıdır.
Herkes Allah’a ve peygambere inanıp, itaat edecektir.
Ama herkes kendi imkanları ve aklı ölçüsünde bir yorumda bulunabilir, bir yaşama biçimi oluşturabilir.
Zaten tevilin gereği de budur.
(Yeri gelmişken belirtmekte fayda vardır; görebildiğim ve bilebildiğim kadarıyla, Kur’an üzerindeki çalışmasını ‘tevilat’ olarak isimlendiren sadece Maturidi değildir. Başkaları da bu baptaki çalışmalarına ‘tevilat’ ismi vermiştir.)
Bu durumda rahatlıkla İslam’ın kendi içinde çoğulcu bir karakter taşıdığını söylemek mümkündür.
Kendi içinde çoğulculuğa yer ve imkan veren bir dinin daha geniş çerçevede çoğulculuğa nasıl baktığı ise bahsi diğerdir...