1
En son yazımızda;
CHP’lilerin ve bilumum Kemalistlerin doğalgaz bulunmasına gösterdiği tepki nedeniyle malum zevat hakkında ‘hasta’ tanımlamasında bulunmuştuk.
Bir daha geri dönmek üzere şimdilik bu ‘hasta’ları bir kenara bırakalım.
2
Cumhuriyetin (Mustafa Kemal’in) yeni (batıcı) bir toplum yaratma ameliyesindeki kısmi başarısını iki kategoride tanımlayabiliriz.
Birincisi; pozitivizm,
İkincisi ise; ‘devşirme’ çocukların aileleridir.
3
Denir ki; sıcak savaşta yenilen her topluluk/millet/halk aynı sonuçla karşılaşmaz.
Bir millet savaşta yenilmesine rağmen kültürel olarak, medeniyet taşıyıcısı sıfatıyla kendini galip gelenden daha üstün görüyorsa o mağlubiyet ancak tarihin içinde bir sayfa olarak kalır ve mağlupların bütün kaderine hükmedemez.
Kültürel üstünlüğü olan mağlup kısa sürede kendisini toparlar, güçlenir ve yeni karşılaşmalarda galip gelecek duruma gelir.
Ancak; askeri sahadaki mağlubiyet topyekun gerilik olarak yorumlanırsa/kabullenilirse yani bir millet, ‘karşımdaki bu güç beni yendiğine göre o her alanda benden güçlü ve ileri demektir’ dediği an sahiden yenilmiş olur ve bir daha kolay kolay belini doğrultamaz.
Osmanlı’nın yıkılışı işte bu belini doğrultamama halidir. Askeri bir kazanım sonrası kurulmasına rağmen Cumhuriyet’in başına gelen de budur.
Tam burada S. Seyfi Öğün Hoca’nın; Cumhuriyet’in kurulması (İstiklal Savaşı) ile Cumhuriyet’in inşasının birbirinden bağımsız değerlendirilmesine dair görüşünü hatırlayarak;
İstiklal Savaşı’nın kazanılmasından sonra Cumhuriyet’i inşa eden kadrolar,
Batıcılığın temel vasıflarından birisi olan Pozitivizm’e maruz kalan Osmanlı aydınlarının devamı niteliğindeydi.
Pozitivizmi iki sosyolojik taban üzerinden gözlemleyebiliriz.
Muhtemeldir ki sorulduğunda ehli sünnet vel cemaat Müslüman olduğunu söyleyecek olan zevatın durumu;
Öteki ise Kızılbaşların pozitivizmle imtihanı.
Birinci kümedekiler geniş bir yelpazede mütalaa edilebilir. Bunların bir kısmı ömürlerinin sonuna kadar Müslüman kimlikleriyle yaşasalar da Pozitivist düşünceye uygun hareket etmişlerdir, mesela 2. Abdülhamit döneminde 3 ayrı seferde toplam 9 yıl Maarif vekilliği yapan Mehmet Münif Paşa gibi…
Mesela İttihat Terakki’nin uzun yıllar başkanlığını yapan Ahmet Rıza gibi ateizme yelken açanlar.
Mehmet Akif gibi dindarların “alın tekniğini, fennini” diyerek hayatı parçalamaya çalışmaları da bu bağlamda zikredilebilir.
Kızılbaşlardan pozitivizme yönelenler ise; tıpkı İran Şia’sının galatlaşarak İslam çerçevesinin dışına çıkan İsmaililer vs. gibi, galatlaşarak kolaylıkla İslam’ın dışına çıkıp kolayca ateist olmuşlardır.
İşte; Cumhuriyet bu kadrolar/aileler üzerinden kendisini inşa etti.
Yani tamamen kurgu, tamamen proje, tam anlamıyla sentetik bir yapılanma…
(Bugünlük burada bırakalım)