Sistem değişimi hakkındaki tartışmalar dönüp dolaşıp benim temeldeki mesele dediğim konuya; Türkiye’deki egemen iktidar blokunun sahip olduklarını kaybetme korkusuna geliyor. Kolay değil nereden baksanız ideolojik-politik iktidarı Tanzimat dönemine ulaşan ama fiili politik hâkimiyeti daha yakın dönmelerde, farklı aşamalarda şekillenen, tahkim edilmiş olan bir iktidar yapısından bahsediyorum.
Türkiye’de sistem değişimine karşı çıkanların çoğunun farkında olmadan zihin kalıplarını şekillendiren ideolojik tortuların etkisiyle savundukları mevcut sistem belli bir iktidar biçimini temsil etmektedir. Burada üç iktidar grubunun varlığını görmek için önce bu tortunun dağıtılması gerekmektedir. Devlet içinde yapılanmış bu gruplardan birinin asker içinde örgütlenmiş bulunan cunta türü unsurlar olduğu ve bunların bu tarihsel iktidar grubunun vurucu kadrosunu meydana getirdiği bilinmektedir.
Devletin düzeni
İkinci unsur; şeklen normatif hukuk kurallarını savunan bir anlayışla militarizmin ideolojik militanlığını yapan gruptur. Bu grubun niteliğini ortaya koyması bakımından değerli siyaset bilimci Prof.Dr. Şükrü Karatepe’nin Almıla dergisine verdiği mülakatta yer alan şu cümlesinin çok açıklayıcı ve çarpıcı olduğunu belirtmek isterim. Dr. Karatepe’ye göre “Hukuk yıllarca adaleti sağlasın diye değil, resmi ideolojiyi empoze etmek, canlı tutmak için okutuldu. 27 Mayıs ve 12 Eylül darbesini yapanlar, bütün emellerini hukukçular eliyle hayata geçirdiler. 12 Mart’ta ve en açık şekilde 28 Şubat’ta gayri adil, gayri ahlaki mekanizmaların hepsini hukukçular gönüllü olarak yerine getirdiler. Hiç kimse evet bunlar hukukçudur denge denetlemede de hukukçulara ihtiyaç vardır iddiasında bulunamaz.”
Üçüncü grup ise bürokrasinin siyasi unsurlarından oluşmaktadır. Bu yapının devlet dışı alandaki unsurlarının olduğunu sadece hatırlatmakla yetinerek esas meselenin, devlet içindeki bu yapının fonksiyonunun Meclis’i etkisiz hale getirmek olduğunun altını çizmek gerekir.
Bu tarihsel iktidar bloku kendiliğinden bir yapılanma mıdır? İmparatorluk dönemi dâhil bu yapılanmanın dış bağlantılı olduğunu, en azından halka karşı olduğu için dışarıya eklemlenerek varlığını sürdürdüğünü fakat yakın dönemde bütünüyle dışarıyla birlikte, dışarının kontrolünde var olduğunu göz ardı etmemek gerekir.
Demokrasi halkın gücüdür
Türkiye’nin Batı ittifakına katıldığı andan itibaren kurulan resmi ilişkilerin devlet içinde bu yapının elemanları tarafından şekillendirildiği düşünülürse; bu unsurların temel işlevinin onlara biçilen rolün Batı’nın Türkiye üzerinde kontrolüne dönük olduğunu söylemek abartılı olmayacaktır. Nitekim NATO karargâhının kurulduğu her ülkede olduğundan fazla bir şekilde resmi anlaşmaların dışında bir örgütlenmeyi ifade eden GLADYO yapılanmasının, Türkiye’nin demokratikleşme sürecinde darbeler ve müdahalelerle, siyasal istikrarı sabote eden operasyonlarda oynadığı rol çokça tartışılmış bir konudur. Bütün bu girişimlerin amacı meclisi etkisiz hale getirmek, sivil iktidarın oluşmasını önlemek ‘devlet içindeki yapının iktidarını tahkim etmeye’ dönüktür.
Şunun açıkça ortaya konması gerekir ki bugün değiştirilmemesi konusunda üzerine titrenen siyasi sistem, meclisi devlet içinde en etkisiz konuma getirerek, devleti üzerinde tahakküm kuran bürokratik-militer- jürütokratik bir zümreler düzenidir. “Bu yapı kendi halkına yabancılaştıkça dışarıdan destek aramak durumunda kalan, daha doğrusu içerideki iktidarını ülkeyi Batı vesayetine sokarak oluşturan kendi halkına yabancılaşmış bir zümrenin iktidarıdır. Bu iktidar zümresinin halka yabancılaştıkça demokrasi karşıtı hatta demokrasi düşmanı olması kaçınılmaz bir neticedir.”
Siyasal sistem değişiminin Meclis’i siyasetin temel kurumu haline getirmesi, devlet iktidarının merkezini değiştirmesine karşı hayır diyenlerin dışarıdan bulduğu desteğe şaşmamak lazımdır. Bu bakımdan kendi halkına yabancılaşmış olanların demokratikleşme sürecine hayır demeleri anlaşılır bir olaydır. Bunun içindir ki demokrasi mücadelesi aynı zamanda bağımsızlık mücadelesidir.