Cumalıkızık Köyü… Bursa’da Uludağ’ın eteklerinde 700 yıllık bir köy. Yaklaşık 175’i tescilli 250 civarında ev var. Her biri, Osmanlı erken dönem konut mimarisinin özelliklerini taşıyor. Köy yöresel malzeme ile oluşturulmuş bir yaşam kültürüne sahip. Taş duvarlar, kerpiç malzemeler. Çivit mavi, yeşil, sarı, beyaz evler… Öte yanda anıt ağaçlar, tarihi mezar taşları, Uludağ’dan inen buz gibi su… Cevizi, kestanesi, kirazı, ahududusu ile tarımsal zenginlik…
Zamanda yolculuk yapmak, 700 yıl öncesine gitmek gibi fantastik hevesleri olanlar için muhteşem bir deneyim.
Osmanlı’nın Bursa’yı ele geçirmesinden sonra Kayı Boyu Türklerinden Kızıkların kurduğu yedi köyden biri… Özgün mimari dokusunu koruyan tek köy…
Bölgede birkaç manastır kalıntısı dışında Osmanlı öncesi yerleşimi gösteren buluntu yok. Köye dair en eski belge, 1339 tarihli Orhan Gazi Vakfiyesi. Cumalıkızık, bir vakıf köyü olarak kuruluyor. Orhan Bey imaretine hem mutfak malzemesi, hem de gelir sağlayacak şekilde meyvecilik, değirmencilik yapılması, köyün kuruluş amacını oluşturuyor.
Hulasa, her yönüyle muhteşem bir tarihi miras… Peki bu kültürel değeri yeterince doğru yönetebiliyor muyuz? Kültür yönetimi, ne yazık ki, bir disiplin olarak ülkemizde yeterince gelişmiş değil. Kültürel miras ya sıradan bir yönetim faaliyetinin nesnesi olarak görülüyor ya da kültür ehlinin yönetim işinin inceliklerini bilmeden hasbelkader ilgisiyle şekilleniyor. Oysa ‘kültür yönetimi’ diye başlı başına bir disiplin, sektör var. Her ne kadar ülkemizde bu alanda akademik eğitim veren, meslek elemanı yetiştiren sadece 1 veya 2 bölüm olsa da, dünyada akademik olarak oturmuş bölümler/enstitüler var.
Sözgelimi, Çumalıkızık Köyü, gerçek anlamda bir ‘kültür yönetimi’ süzgecinden geçseydi, bugün çok daha farklı olabilirdi.
Bugünkü durum; basmaya kıyamadığınız 700 yıllık taş köy yollarının üstünde araba tekerlerinin dönmesi, köyün, tarihi dokuyu gölgede bırakan bir pazar meydanına dönmüş olmasıdır. 700 yıllık bir tarihin sesini dinlemek üzere Cumalıkızık’a gidenler, ne yazık ki satıcıların uğultusu ve görüntü karmaşasıyla muhatap oluyorlar. Gözünüzü hediyelik eşya tezgahlarından arındırabilirseniz, 14.yy.’dan bugüne kalmış Osmanlı konut mimarisinin özelliklerini fark edebiliyorsunuz.
Cumalıkızık Köyü’nün tamamen araç trafiğine kapatılması, satış tezgahlarının belli bir alanda konumlandırılarak arı-duru bir tarihi miras teşhirinin sağlanması gerekiyor. Elbette bu yönetimsel dokunuşun çok rafine bir elle, köyün doğallığının tamamen korunarak yapılması icap ediyor.
Hafta sonu Bursa’ya yaptığım kısa bir ziyaret sırasında uğradığım Cumalıkızık Köyü’nden bu düşüncelerle ayrıldım. Ne yazık ki on yıllardır hükümetlerinden sivil toplumuna, ‘kültür yönetimi’ ülkemizde zafiyetli bir alan. Ya tarih düşmanlığının konusu olmuş ya da belediyelerde alanın ehli olmayan müdürlere teslim edilmiş. Aynı şekilde bireyler olarak da bu konuda günahkârız. Restore edilip, bugüne kazandırılmış nice mekan, ya sokaklarda serserice karalamalara ya da estetikten ve tarihi duyarlılıktan uzak işletmelere maruz kalmış. Tarihi seviyor, kültürü yüceltiyor ama ne yazık ki, yönetiminde zafiyet gösteriyoruz.