WASHINGTON
Obama'nın George W. Bush'un ardından seçilmesi Obama için hem şans hem de şanssızlık. Şans çünkü Bush'un Irak ve Afganistan müdahaleleri Amerika'ya öyle pahalıya patladı, tüm dünyadaki Amerikan karşıtlığını öyle artırdı ve o kadar çok istenmeyen sonuç doğurdu ki Obama 2008 seçimlerini Irak ve Afganistan'dan çekilme vaadiyle kazandı. Fakat Bush'un ardından gelmek Obama için bir o kadar da büyük bir şanssızlık oldu. Bush yönetimi altında Amerika dünyada olup biten her şeye o kadar müdahildi ki Obama'nın her krize müdahale etmek istememesi Washington'da Amerika'nın uluslararası rolünün ve gücünün düşüşü olarak görülüp eleştirildi.
Dünyanın neresinde bir kriz patlak verse Washington Obama'nın krize müdahale edip etmemesi gerektiğini tartışıyor, Amerika'nın dünyadaki rolünü sorguluyor. Tartışılan, Amerika'nın Soğuk Savaş yıllarında olduğu gibi dünyanın polisliğini yapıp ülkelerin iç siyasetlerine müdahale edip etmemesi gerektiği. Irak ve Afganistan'dan dili yananlar içe dönük, kendi ulus inşasına konsantre olması gereken, diğer ülkelerin iç meselelerinde taraf olmaması gereken bir Amerika'yı savunuyor. Woodrow Wilson'lı yılların idealizmini özleyenler ise Amerika'nın her krizde liderlik gösterip hem uluslararası alanda hem de ülkelerin iç siyasetlerinde aktif rol oynamasını istiyor.
Ukrayna'daki son gelişmeler de benzer bir tartışma başlattı. Obama Rusya'yı uyardı, Ukrayna'ya müdahale etmenin bedeli olacağından bahsetti. Şimdi herkes bu bedelin ne olacağını, Obama yönetiminin niyetini tartışıyor. Oysa bu tartışmaya Obama daha evvel defalarca kez yanıt verdi. Kongre'den 'İran nükleer hırslarından vazgeçmeyecek, askeri müdahale şart' sesleri yükselirken Obama İran'la müzakere masasına oturdu, yaptırımları kısmen hafifletti. Suriye'de defalarca 'kimyasal silah kullanımı bizim kırmızı çizgimiz' dedikten sonra, tüm dünya Suriye'ye Amerikan müdahalesi beklerken Obama Esad ile kimyasal silah anlaşması imzaladı. Irak'ta Maliki her gün daha da otoriterleşen politikalarıyla ülkede mezhep çatışmasını alevlendirmiş, İran ve Suriye konusunda Obama yönetiminin tam karşısında yer almışken Obama yönetimi Maliki'ye El Kaide'ye karşı kullanılmak üzere silah göndermeye hazırlanıyor.
Tüm bunlar bir kez daha gösteriyor ki Beyaz Saray'da dünyadaki büyük resmi gören, ülkelerin mikro siyasetine müdahale etmek, taraf tutmak istemeyen, makro düzeyde çatışmadan mümkün olduğunca kaçınan, Asya'da, Afrika'da, Ortadoğu'da ulus inşasından vazgeçmiş, kendi ulus inşasına odaklanmış bir Amerikan yönetimi var. Böyle bir yönetim eğer Rusya Ukrayna'ya askeri müdahaleye karar verirse dişe dokunur bir hamle yapmayacak, Ukrayna-Rusya geriliminde açıktan taraf olmamaya çalışacaktır.
Tüm bunları Türkiye konjonktüründe düşünelim. Başbakan'ın Obama ile yaptığı son telefon görüşmesinde Amerikan
yönetimine Gülen konusunda sitem ettiği söyleniyor ve bunun Amerikan yönetiminde Gülen'e karşı bir hamleyi başlatacağı beklentisi var. Türkiye hiç kuşkusuz Amerika için önemli bir müttefik, özellikle de bölgede olup bitenleri göz önüne aldığımızda. Son aylarda olanlar, hükümet-Gülen çatışması Washington'da endişe yaratıyor. Fakat son iki haftaki yazımda detaylı anlattığım ve bu yazıda da Ukrayna örneğinde bahsettiğim gibi Obama'nın Beyaz Saray'ı dünyaya ve Türkiye'ye geniş bir açıdan bakıyor ve mikro düzeydeki çatışmaların, tartışmaların bir parçası olmak istemiyor. Bu nedenle Obama'nın açıktan ya da kapalı kapılar ardında Gülen-hükümet krizine müdahil olacağını, Fethullah Gülen'e karşı bir hamle yapacağını düşünmüyorum.