İnsanoğlu “derin dondurucu”yu da icat etmiştir; “mikrodalga fırın”ı da…
Bizim ülkede bu iki cihaz siyasette de sıklıkla kullanılmıştır.
Çözülmesi gereken bir mesele mi var? Ya mesele iyice soğusun diye derin dondurucuya konulur ya da iyice ısınsın diye mikrodalga fırına yerleştirilir.
Bunlardan biri 12 Eylül anayasasıdır. Önceki hükümetlerin el atmadığı bu “yeni anayasa” meselesi geçen yıl gündeme geldi.
Hükümet, Meclis’te grubu bulunan partilerin aldığı oy ne olursa olsun, eşit sayıda üye dağılımı içeren bir komisyon oluşturdu. Bu komisyon bu günlerde “vatandaşlık” tanımı üzerinde çalışıyor.
İşte yazımızın konusu bugün bu…
Diyelim ki anayasaya bir madde konulacak; maddenin içeriğini bile bilmeden ya “Bunu kim koydu?” ya da “Bunu niye koydu?” deniliyor.
Tam burada en sevdiğim fıkralar olan deli fıkralarından biri aklıma geldi. (Geçen gün bu deli fıkralarından birini kafede okurken o kadar çok güldüm ki birisi kısık sesle yanındakine “Bu adam deli mi ne?” dedi. Ben de “Ben deli Mine değilim” demiştim”!)
Fıkra şu: Bir akıl hastası sinema bileti alıp içeri girmiş. İki dakika sonra bir tane daha alıp tekrar içeri girmiş. Bunu üç kez daha tekrarlayınca bilet satan görevli “Sen karaborsacısın herhalde” deyince akıl hastası demiş ki: “Hayır, içeride bir deli var. Bütün biletlerimi yırtıyor.”
Bizim yeni anayasa çalışmalarında muhalefetten “bazı” milletvekilleri de bu minvalde tavır koyuyor. Yeter ki “iktidarın bileti kesilsin”!
Bunlardan biri vatandaşlık meselesi.. Bu konu açıldığında bazıları hemen “Ama batıda da böyle” ya da “Ama batıda bile böyle değil” diyor.
Oysa örneğin, İngiltere’de krallık var. (Bu ülkede 60 yıldır Kraliçe de olsa aslında krallık var!) Ama Yunanistan’da cumhurbaşkanı var.
Almanya’da eyalet var ama parlamenter rejim ile yönetiliyor.
Fransa’da eyalet yok ama yarı başkanlık sistemi ile yönetiliyor.
Kadınlara seçme ve seçilme hakkı Norveç’te 1913’te veriliyor. Hemen yanı başındaki İsviçre’de ise bu hak 1971’de tanınıyor.
BM Güvenlik Konseyi’ne daimi üye olan 5 ülke arasında İngiltere ve Fransa var ama Almanya yok. Buna karşılık AB’nin kurucuları arasında Almanya ve Fransa var ama İngiltere yok.
AB’nin para birimi Euro; İngiltere’nin ise Sterlin..
İngiltere’nin Lordlar Kamarası’nda olsun, Avam Kamarası’nda olsun, “Anayasa Uzlaşma Komisyonu” bile yok. Çünkü İngiltere’de yazılı bir anayasa yok!
Demek ki bir ülke kendi kafasına göre “takılabiliyor”.
O halde gelelim bizim şu “vatandaşlık” meselesine…
Partilerin biri “Türkiye vatandaşı” diyor; diğeri “Türk vatandaşı” diyor; bir diğeri “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı” diyor; bir başkası ise “Türk Cumhuriyeti vatandaşı” diyor.
Peki bir anayasada “vatandaşlık tanımı” yapmak şart mıdır?
Anayasa, Birikim dergisi ya da Siyasal Bilgiler Fakültesi Anayasa ana bilim dalı ders kitabı mıdır?
Bu dört tanımın dışına çıkarak insanlar “Ak Tolgalı Beylerbeyi Brakisefal Türk Cumhuriyeti” de diyebilir; “Beyaz Türk vatandaşı” da diyebilir! Bu, serbesttir.
(Bu arada, anayasaya “Ülkeyi Türkler ve Kürtler birlikte kurmuştur” cümlesi de yazılamaz. İlki ırkçılıksa ikincisi de ırkçılıktır.)
Kaldı ki anayasada vatandaşlık tanımı yapılıyorsa o zaman laiklik de tanımlansın!
Hatta anayasanın mesela 3. maddesine “Cumhuriyet, cumhurdan gelmektedir. Cumhur, halk demektir. John Locke ‘bilem’ aynı kanaattedir” şeklinde bir tanımlama ya da açıklama da getirilsin!
Özetle, anayasada bir kavramın tanımı yapılmaz. Cumhuriyet misiniz, meşruti monarşi misiniz, parlamenter rejimle mi yoksa başkanlık rejimi ile mi yönetileceksiniz.. Bunu yazarsınız.
Kalkıp da “parlamenter”in tanımını yapamazsınız.
30’lu 40’lı yıllarda “saylav”ın, “kamutay”ın, “ilbay”ın tanımı yapıldı mı ki bunun da yapılsın!