Türkiye’nin dünyanın en hızlı büyüyen üçüncü ekonomisine sahip olması neyi ifade etmektedir? Büyümenin mahiyetini anlamak, bunun değerini bilmek lazımdır. Hindistan % 8.2, Çin % 6.7 gibi yüksek oranlardan büyürken Türkiye’nin üçüncü sırada yer alıyor olmasını hiç kimse hiçbir şekilde küçümseyemez çünkü büyüme bir ekonominin temel göstergesidir.
“Eğer sürdürülebilir bir büyümeden bahsediliyorsa, küresel krizden sonra bunu başaran birkaç ülkeden biri Türkiye’dir. Dünyanın en hızlı büyüyen ekonomileri olan Hindistan ve Çin’den sonra, 2018’in ikinci çeyreğinde de ekonominin % 5.2 büyümesi, sorunları aşarak yola devam edileceğini ifade etmektedir. İlk çeyrekte % 7.3 oranında büyüyen ekonominin, yılın ilk yarısında % 6.2 civarında büyümesi bütün kriz senaryolarına rağmen ekonominin gücünün üretimden geldiğini ve bunun da sürdüğünü ortaya koymaktadır.”
ÜRETİMLE BÜYÜMEK
Döviz fiyatlarında meydana gelen dalgalanmanın, spekülatif hareketlerin, ekonominin gerek sağlam bankacılık ve finans yapısı, gerek ülkenin borç yapısının uluslar arası kriterlere göre birçok gösterge bakımından ‘olumlu’ olduğu dikkate alınırsa, yaşanan olayın ekonomi yönetiminin uygulamaya soktuğu ve sokacağı politikalarla konjonktürel kalacağını tahmin etmek zor olmayacaktır.
“Bütün bunlar, ekonomide sorun olmadığını, her şeyin süt liman olduğunu ortaya koymaz fakat var olan sorunları aşacak dinamik bir üretim yapısının olduğunu, ekonomik büyümeyi stratejik bir yaklaşımla ‘sanayileşme’ hedefine dayandırarak sürdürmenin ülkeyi daha da ileriye taşıyabileceğini gösterir. Burada, ‘sanayileşme meselesini’ bir dava gibi savunan Ali Gevgilli’yi rahmetle anmak isterim. Ekonomideki bütün sorunların çözümü reel üretimden ve onun sürekli artışından yani büyümeden geçmektedir.”
Yapılması gerekenin, atılması gereken en önemli adımların, ekonomide yapısal bir dönüşümü tamamlayacak reformlar olduğunun altını çizmek gerekir. Bunların başında gelen ilk düzenlemeler (ki şimdiden bu konuda bir dizi uygulama devreye sokulmuştur) dış ticaret hadlerindeki negatif seyrini radikal bir biçimde değiştirecek olan ‘yeni bir ikame politikasıyla’ bilhassa ara mallarında yerli üretimi esas alan bir dönüşümü hızla gerçekleştirecek politikalardır. Bunlar, hem ülkenin dış kaynak açığını azaltacak, hem de istihdam yaratacak niteliksel gelişmeye yaratacaktır.
UCUZ DEĞİL KALİTELİ ÜRÜN
“Bugün geldiğimiz aşamada, ‘yerli olsun ama nasıl olursa olsun’ değil, ‘yerli ve kaliteli üretimi’ hedef alan, piyasa marifetiyle kalite/maliyet ilişkisini düzenleyen bir iktisadi yaklaşımı ısrarla sürdürmek durumundayız. Burada Türkiye’nin dayanaklarından biri, küçük ve orta ölçekli endüstrilerin sahip olduğu üretim bilgisi, piyasa mekanizması içinde kazandıkları tecrübe, uluslararası piyasalara açılacak dinamizme sahip olmalarıdır.”
Türkiye’ye yönelik operasyonların, ekonomik olanı da dâhil hep ‘uluslararası sitemle’ onun çıkarlarıyla ilgili olduğu açıktır. ABD’nin Türkiye’ye ‘doları’ baskı aracı yaparak kendi dış politik hedeflerine uygun davranmaya zorlamasına bu ülkenin boyun eğmesini beklemek bu ülkeyi bu milleti tanımamak anlamına gelmektedir. Bu saldırılara verilecek en önemli cevap ise ekonominin büyüyerek yoluna devam etmesidir.