Yıllardır The Economist dergisini global temel ekonomik gelişmelerin en iyi aynası olarak okurum. Ancak The Economist son zamanda Türkiye ekonomisi konusundaki yorum ve değerlendirmelerinde iyice sapıttı.
Türkiye tanıyanlar bilirler, ülkemiz koalisyonlar ile yönetilir ve her zaman siyasi kargaşa sergilerdi. 2012 sonrasında ise tek parti dönemi gelmişti. Nereden bilelim ki bir parti içi koalisyon varmış ve şimdi de o koalisyon iç sorun yaratmakta. Ama konu Türkiye ekonomisine geldi mi anlaşılamayacak bir şey yok ki! Global kriz ortamında gelişmiş ülkelerden dışarıdaki gelişen ülkelere kaçan sermaye doğal olarak bir gün geri gidecekti. Sermaye gelirken Türk parası değerleniyor, iç kredi artıyor ve ithalat ve cari denge açığı artıyordu. Geri giderken de Türk parası değer kaybedecek, ithalat da azalacak. Temel ihracat bölgemiz olan Avrupa süründüğüne göre de ihracatımız pek fazla da artmayacak. Burada sürpriz yok.
Kur artışı enflasyonu etkileyecek
Sürpriz başka yerde. Türkiye’den çıkan sermaye miktarı hem kur değişikliği hem de piyasada değer kaybı göz alına alındığında oldukça sınırlı ve makul boyutta. Esas kurun düzeyini artıran ve dalgalanmasını yükselten ülke içinde döviz alanlar. Ve tabii siyasi gerilim esas neden .Tahminim ülke içinde döviz alanlar, ülke dışından gelip dövize dönenlerin üç misli kadar. Merkez Bankası’nın, Maliye’nin ve Başbakan Yardımcısı Babacan’ın bu gelişmelerin miktarını açık ve seçik belirtmeleri çok rahatlatıcı olur diye düşünüyorum. Gene de Türkiye ekonomisi 2013 yılını yüzde 4 büyüme ile kapatacak. 2014 yılında da iç siyasi gerilimin süresine bağlı olarak yüzde 3.5-4 arasına düşen bir büyüme yaşayabilir. Tabii enflasyon da kur nedeniyle artacak.
Durumu anlamıyor, yanılıyor
The Economist son sayısında ülkemizin cari denge açığının büyüklüğü ve kısa vadeli finansmanın hızla artıp, doğrudan yatırımın daralması nedeniyle daha riskli hale geldiği tezini gündemde tutuyor. Ama son zamanda bir de TCMB’nin faizi artırmayıp, rezerv opsiyon mekanizması (yani bankaların TL mevduatları için döviz veya altın yatırabilmelerinin) ülkenin temel döviz kaynağı olduğunu vurgulayarak durumu eleştiriyor. Faizin de artırılmasını istiyor. Son zamanda da TCMB’nin TL satıp döviz topladığını vurguluyor. Ama durumu da pek çakamıyor. Çok da yanılıyor.
MB 20 milyar $’lık rezerv sağladı
Türkiye’nin Merkez Bankası’nın son beş yılda temel döviz kaynağı, ihracatçılara Eximbank kanalıyla uygun şartlı TL kredi verip ihracat gerçekleşince ihracatçıdan krediyi döviz olarak geri almasıdır. 2008 yılından bu yana bu kanalla, yani ihracat reeskont kredileri ile 25 milyar dolar rezerv sahibi olmuş. İhracat reeskont kredileri 2013 yılında da net 12.7 milyar dolar döviz kazandırmıştı, 2014 yılında ise net benzer boyutta döviz kazandırması bekleniyor.
O analiz elbette doğru değil!
Döviz bolluğu döneminde de döviz alım ihalelerinden çoklukla TL karşılığı dövizi doğrudan piyasadan alarak net 35 milyar dolar kadar döviz rezervi sağlamıştı. Ayrıca 2002 yılından bu yana piyasaya müdahalelerle net 20 milyar dolar kadar döviz rezervi sağlamıştı. Halbuki The Economist’in temel kaynak diye bahsettiği rezerv opsiyonu mekanizması TCMB’ye emanet döviz getirir. Bu mekanizma da 34 milyar dolar kadar emanet (bankalarımızdan gelen) döviz sağlamış bulunuyor.
The Economist’in son 11 Ocak sayısı sayfa 57’deki analizi doğru değil!