Eskisi, yenisi ile Türkiye’nin verdiği beka mücadelesinde son derece sorunlu yerde hizalanan partilerin topluca yeni hükümet sistemine savaş açmaları nasıl yorumlanabilir?
Yeni sistemle 2019’da seçimlere girecek bu partiler CHP başta olmak üzere parlamenter sisteme geri dönüleceğini vaat ediyorlar.
Düşünebiliyor musunuz, milletin yaklaşık 150 yıllık demokrasi tecrübesinin bir sonucu olarak elde ettiği paha biçilmez bir hakkı milletin elinden alacaklarını vaat ederek seçime gidecekler.
CHP’nin 16 Nisan referandum sürecinde anayasa değişikliği hakkındaki söylem ve eylemlerini hatırlayınız. Hani bu değişiklik korsandı, hani rejim değişikliğiydi, hani Meclis’i kapatma girişimiydi? Hani bu değişikliği tanımayacaklardı, hani bu değişiklik gayrimeşruydu?
Eh o zaman CHP ve buna benzer partiler bu şartlarda seçime hangi yüzle girecekler? Hem yeni sistemi gayrimeşru kabul edecekler, hem de bu seçimi yeni sistemin kuralları ile kazanmayı ümit edip, sonrasında da sistemi değiştirecekler.
Peki bu aziz millet, kazandığı bir hakkı nasıl geri verecek? Nasıl bir yöntem öngörüyorlar? Bunlarla ilgili hiçbir açıklık getirilmiyor. Çünkü bu vaat bu milletin değil, ülkeye beka sorunu yaşatan mahfillerin talebidir.
Bu ikiyüzlülüğü her alanda görebilirsiniz. Gezi’de FETÖ’nün kışkırtmasıyla bir darbe ümit edenler, o sıra sokak şiddetini sevimli göstermek adına “Demokrasi seçimden ibaret değildir” diyorlardı. Şimdi ise, AK Parti’nin bazı belediyelerdeki demokratik tasarrufları için “Seçimle gelen seçimle gider” demeye başladılar.
Çünkü bu arkadaşlar ülkedeki değişimlerin millet iradesi ile demokratik kurallar içinde olmasından pek hazzetmiyorlar. Varsa yoksa terör örgütlerinin ve birtakım medyanın arka planı hazırladıkları sokak hareketleri, dış ülke müdahaleleri veya 15 Temmuz gibi işgal teşebbüslerine bel bağlıyorlar.
CHP’nin kaset operasyonundan beri söylem ve eylem analizini yaptığınızda tam bir utanç tablosuyla karşılaşıyorsunuz. Türkiye’nin yakın geçmişindeki tüm antidemokratik, karanlık müdahalelerdeki söylem ve algı operasyonlarını siyasi alana taşıyor ve meşrulaştırma gayretinde bulunuyor.
Bunu sadece siyasi tamahkârlık veya tükenmişlikle açıklayabilir miyiz? “Düşmanımın düşmanı dostumdur” zihniyetine tutsak olunduysa, bu zihniyetin kendisi bir siyasi partinin ana stratejisi olabilir mi? Kaldı ki, olay bunun da ötesine geçmiş, ülkenin beka sorunları da bu çürük zihniyetin içinde aynı muameleye maruz bırakılmıştır.
Tabii ki böyle bir CHP devletin tamamen millet iradesine uygun yapılanması ve yönetilmesine yol açacak yeni hükümet sistemine ve reformlara karşı olacaktır. Çünkü millet iradesinin temel kural olmasını kendi sonu gibi algılamaktadır ve bu noktada haklıdır.
O zaman, CHP’nin ve buna benzer yapıların, 2019’a kadarki şu altın değerindeki süreci yeni sisteme, yani milletin taleplerine göre uyarlanmak için harcaması gerekmez mi?
Peki neden bunu yapmaz. Yoksa yapmak istese bile yapamaz mı?
CHP’nin iradesi kendi sınırları dışına mı çıkmıştır?