Milyonlarca kişi, dün akşam ezanıyla birlikte iftar duası yaptı. Adetten olduğu üzere, 'bizlere yaşama sevinci ver' diye yalvardı.
Ne güzel duadır bu. Ramazan ayındaki bu ilk yazıyı bütünüyle bu duaya ayırmak hoş olurdu. Yaşama sevincine ne kadar ihtiyacımız olduğuna, onsuz ne kadar yoksul olduğumuza, filan. Ama ne mümkün...
***
Birileri, Genelkurmay Başkanı'nın emekliliğini istemesini, neredeyse zil takıp oynayarak kutlayacaklar. Neymiş, kurallar herkes için geçerli olacakmış. Karşı cenahta ise matem var. Çünkü kuralların herkes için aynı olduğu bir Türkiye hayalini hayata geçiren rejimin son kalesi düşürülmüş.
Birilerine göre Türkiye hızla temizleniyor. Karşılarındakilere göre Türkiye'nin temiz kalmış, ülkeyi temizlemek konusunda güvenilebilecek biricik kurumu dize getiriliyor.
Siz de okuduğunuz gazeteye, seyrettiğiniz kanala göre, bu kamplardan birine mensupsunuz muhtemelen. Okuduğunuz gazeteden ve seyrettiğiniz kanaldan bağımsız olarak, demek ki, temizliğe şiddetle ihtiyacımız olduğundan, kurallara riayet etmeyenlere boyun eğdirilmesi gerektiğinden eminsiniz.
Halbuki o kadar emin olmasanız daha iyi olurdu.
Netameli konular bunlar. Kuralsızlığı müdafaa eder, kirlenmişliğe alkış tutar duruma düşmek var. Ama yine de söylemek gerekiyor: Hiçbir toplum, hiçbir dönemde, bütün kuralların herkes için aynı olduğu, tertemiz toplumlar olmadı. İsa 'en az günahkar olan ilk taşı atsın' dediğinde, kimsenin eli varmamıştı. Günahsız olanı bile aramamıştı, yine de herkes duraksamıştı.
Hayat, temizlikten mühimdir. Temizliğin, sadece hayatı sürdürmek için elzem olan kadarı kıymetlidir yani. Böyle kutsallaştırılacak bir şey değil temizlik.
Türkiye'nin karnesinde temizlik ve kuralların hakimiyeti notları, evet, düşük. Ama çok daha zayıf notlara sahip olduğumuz dersler var. Hayata saygı gösterme konusunda sıfırız mesela. Kendimizin ne kadar günahkar olduğuna bakmadan, şehvetle katılıyoruz her recme... Yaşama sevinci dersinde sıfırız. Yaşama sevinci olan, başka hayatları yok etmeye bu kadar gönüllü katılmaz.
***
Bakan Bey Türkiye'nin normalleştiğini söylemiş. Normal bir ülkede Taraf gazetesi de, Sözcü de olur. Ama ülkenin neredeyse yarısı Taraf'la birlikte, neredeyse yarısı da Sözcü'yle birlikte, hiçbir kural tanımadan, karşı tarafa hakaret, iftira yağdırmaz. Normal bir ülkede toplumun yarısı, öteki yarısının şeytanı olmaz.
Her iki taraf da, besbelli, kendilerini kutsal bir savaşın neferleri olarak görüyorlar. Böyle bir savaşın tarafları, elbette, savaşı kazanmak uğruna her şeyi mubah görebilir, bütün kuralları zorlayabilirler. Normal ülkelerde de kutsal görünen savaşlar olur. Ama toplumun büyük bölümü kendisini bu savaşın bir tarafı gibi hissetmez.
***
Yine de, Bakan Bey'e bu halin normal görünmesinde çok da anlaşılmaz bir şey yok. Çünkü ülkenin normali -biraz da kendilerinin sayesinde- bu...
Bakan Bey de muhtemelen Ramazan ayı boyunca 'bizlere yaşama sevinci ver' diye dua edecek. Her Ramazan, milyonlarca kişinin ettiği gibi... Ama kimsede yaşama sevinci yok. Allah kullarını gözden çıkarmış olamayacağına göre, aslında yaşama sevincini laf olsun diye, adet yerini bulsun diye, alışkanlıktan istediğimizi bildiği için bunca duaya bigane kalıyor olmalı. Asıl istediğimiz, tek istediğimiz, karşı tarafı ortadan kaldırmak. Allah da muradımızı veriyor işte.
Sen bizi bize bırakma, bizlere yaşama sevinci ver.