Türkiye'de 256, yurtdışında ise 24 ülkede 71 mağazası bulunan ülkemizin önemli markalarından Koton'un merkez binasındaydık. Sahibi Gülden Yılmaz, bu başarıya nasıl imza attıklarını anlatırken tüm katları da gezdirdi.
Fabrika ziyaretlerimiz sürüyor. Bu kez Koton'dayım. 24 ülkede 71, yurt çapında ise 256 mağazası bulunan marka, ülkemizde bulunan kendi kategorisindeki yabancı markalara da kafa tutuyor. Kolay değil yılda 15 bin çeşit ürünü mağazaya sokmak.
Koton üretim ayağı olan bir marka değil. Onlar modayı Türk tüketicisi ve Koton kadınına göre yorumlayıp geniş tasarım ekibiyle binlerce model hazırlayıp, ülkemizin pek çok noktasında fason olarak ürettiriyor. Üretimle vakit harcamadan tasarım ve mağazacılığa ağırlık veriyorlar.
Ayazağa'daki merkez binanın çatı katındaki tasarım odasında buluşuyoruz markanın sahibi Gülden Yılmaz'la. Oldukça hoş bir mekan, tasarım dergileri, kitaplarıyla dolu tabii bir de çizimlerle... Vintage odasını da unutmayayım. H&M'de görmüştüm bir benzerini bir de Koton'da görüyorum ki burası çok daha büyük. Farklı dönemlere ait tarzları yansıtan tasarımlardan örnekler tutuyorlarmış burada.
Uzun toplantı masasında sohbete başlamadan, harika kurabiye ve pastalar gözüme takılıyor. Ne kadar çok şey hazırlamışlar diye düşünürken zaten her gün çalışanlara sunulmak üzere bu pastaların piştiğini öğreniyorum. 'E kilo almıyor musunuz' diye soracak oluyorum ki yemekte Gülden Hanım'ın formunu borçlu olduğu lahana çorbası da mutlaka bulunuyormuş.
İLK ADIM 1988'DE ATILIYOR
Gülden Yılmaz, 1988'de eşi Yılmaz Yılmaz ile kurdukları Koton'un hikayesini günümüze kadar hızlıca özetliyor:
'1988 yılı küçük bir mağazayla başlıyor. Önce kendi ürünümüz değil, başkalarının ürününü satıyoruz, sonra bunun toptanını yapalım diyoruz. 1994'te ihracat yapalım diyoruz. O yıllarda popüler iş, ihracat yapmak. Bunu nasıl yaparız diye araştırıyoruz. Münih'te bir toptan mağazası açıp ihracat yapıyoruz. Almanya bize çok şey öğretiyor. Alt yapısal imalat eksiğimizi, moda ve trendleri Avrupalı gözüyle görmek zorunda oluşumuzu Almanya mağazamız sayesinde öğreniyoruz ve eksiklerimizi giderip kendimizi geliştiriyoruz. 2000 yılına gelindiğinde 10 mağazaya ulaşıyoruz. Kendimize göre aşama kaydetmişiz, yer edinmişiz fakat o sırada bir şey fark ediyoruz; pazarda herkes birbirine benziyor, mağazalar küçük, 350 metrekareyi geçmiyor. Alışveriş merkezlerinin daha palazlanmadığı ve yurtdışından markaların çok hücum etmediği bir dönem. Markalaşmak için zemin çok elverişli... O geçmişin üzerine bu güzel zemin varken, bir uyanış hareketine geçiyoruz. Büyümek istiyoruz ama nasıl? Ekonomi profesörü Armağan Kırım'dan danışmanlık alıyoruz. Farklılaşmayı nasıl yapacağız diye düşünürken müşteriye soruyoruz. Müşteri mağazada çok çeşit ve rahat alışveriş yapabileceği ferah mağazalar istiyor. Fiyat daha alt sıralarda geliyordu ancak biz bu üç noktadan hareketle stratejiler belirliyoruz. Bu karardan sonra 2001'de 1.300 metrekarelik Profilo mağazamızı açıyoruz. Ancak o çeşidi yakalamak için tasarım ekibine yatırım yaptık, inovasyona oynadık. O çeşitlilik arttı ve makul fiyatla birlikte bizim farklılığımız oldu.'
FARK EDİLMEYEN İHTİYAÇLAR
Gülden Yılmaz'ın anlattıklarında görüyorum ki her alanda bilimsel yolları izleyip müşteriye kulak verip innovasyon ağırlıklı çalışıp büyüdükçe büyümüşler. 'Müşteriyi daha fazla anlamaya, fark edilmemiş ihtiyaçlarını fark etmeye çalıştık' diyen Yılmaz, farklı vücut tiplerine uygun kalıplarıyla kişiye özel ürün sundukları My Fit Projesi'nin buradan doğduğunu anlatıyor. My Fit'le kötü olan pantolon satışlarını 5 kat artırmışlar. Koton'un yeni stratejisi ve büyüme yolundaki anahtar kelimesi ise 'kişiselleştirmek'. 'Müşteri trendleri bekliyor ama aslında kendince yorumlayabilmek istiyor. Körü körüne trendlere uymuyor onu kişiselleştiriyor. Önümüzdeki günlerde bunu algılayabilen firmalar yaşayacak. Bizden bundan sonra trendleri onlar adına yorumlayacağız. Dubai'ye başka bakacağız, Rusya'ya başka. Samsun'a başka İstinye Park'a başka.'
Rotasını Kuzey'e çevirdi
Daha önce tasarımcı Bora Aksu ve şimdi de Hakan Yıldırım'la çalışan Koton, önümüzdeki yıllarda da bu açılımını sürdürecek. Tasarımın sihirli bir kelime olduğunu vurgulayan Gülden Yılmaz, bundan sonra daha küçük alanlara yönelik kapsül koleksiyonlarda tasarımcılarla çalışacaklarını ve bunların İtalya ve İngiltere'den olmasını düşündüklerini söylüyor.
Koton'un yeni alanlarından biri olan mayo koleksiyonu da mart ayına hazır. 1.000 parçalık plaj koleksiyonunun yarısı aksesuardan oluşuyor.
Yurtdışındaki hedeflerine gelince, rotasını Rusya ve çevresine çeviren marka, gelişen, büyüyen ve zenginleşen pazarları anlamaya yönelik bir strateji belirlemiş. Dubai'de satışları, o bölgede yayınlanan Türk dizilerinin de etkisiyle iyi gidiyormuş.
İşler nasıl yürüyor?
Tasarım ekibi; haftada iki kez kumaş toplantısı, ayda bir de genel toplantı yapıyor. Gülden Yılmaz, ekiple çok yakın çalışıyor ve seyahatlere beraber gidiyorlar.
Tasarımcı tasarlıyor, modelist modelini çıkarıyor ve çizgi modelhanede gerçeğe dönüşüyor. Dikilen model üzerinden maliyetlendirme aşamasına geçiliyor. Dikiş, ütü, aksesuar gibi kalemler devreye giriyor burada. Sonra hangi ürün, hangi mağazaya kaç adet gidecek onun değerlendirilmesi yapılıyor ve siparişler yazılıyor. Burada pazarın yeri ve önemi devreye giriyor.
45 MODELİSTLE SEKTÖRDE TEK
Başta belirttiğim gibi Koton'da üretim yapılmıyor. Onlar sadece tasarımcının çizdiği tasarımları numune olarak üretip serileriyle birlikte baz kalıplarını fason üretim yaptıracakları firmaya gönderiyorlar. Üretim bu model ve kalıplar üzerinden yapılıyor.
Koton'da belki de sektörün en çok modelisti çalışıyor; tam 45 kişiler. Burada iyi işleyen bir sistem var, modelist çizdiğini bilgisayara yüklüyor ve diğer taraftaki makineden kalıplar anında çıkıyor. Modelist, nasıl dikilecek, maliyet nasıl azaltılır, iyi dikiş nasıl olmalı gibi kriterleri de gözetiyor.
Gülden Hanım'ın tüm binayı gezdirmesi bir saati aşıyor. Koton içinde farklı ürün grupları ve Ole adında bir de genç markaları var. Hepsinin tasarım ekibi ayrı odalarda çalışıyor. Süreç hiç bitmiyor tasarımcılar için çünkü mağazaya sürekli yeni ürünler sokmak zorundalar.
Gezerken 'süreç odası' gözüme çarpıyor ki burada koleksiyon imalatından, mağazacılığa, tedarik ve lojistik gibi alanlara kadar tüm süreçler kağıt üzerine dökülüp denetleniyor.
Herkesin giremediği şifreli kapılarla korunan bir de sistem odaları var ve 260 mağaza buradan idare ediliyor.