CHP'nin iktidara yürüme alametleri belirdi ya...Birileri paniğe kapılmış görünüyor.
Birileri dediysem; muarızlarını, AK Parti'yi falan kastetmiyorum. Muvafıkı gibi davranan, CHP'li görünümlü bir tür siyaset profesyonelini kastediyorum.
Birdenbire ortalıkta, 'iktidar olmak o kadar da önemli değildir, muhalefet olmak ne şahanedir' sözleri dolanmaya başladı.
Aniden, bazı PM üyelerine, özellikle aynı medya grubunun kanallarında yer açılıp, 'olmayan BDP ittifakı'na karşı ihtilaç içindeki sahte isyanlar gösterildi.
CHP liderliği... Kemal Kılıçdaroğlu, Gürsel Tekin ve arkadaşları bir yerden dikmeye çalışırken; onlar öteki yerinden sökmeye çalıştılar.
Temel argümanları ise şu: CHP kırmızı çizgilerini kaybediyor...
Atatürkçülükten, laiklikten, milliyetçilikten prim veriyor... Aman, aman, aman...
Yiyen olursa diye...
Ama yiyen olmuyor... Çünkü, halkın kolektif bilinçaltı Kılıçdaroğlu liderliğinin CHP'yi çok uzun aradan sonra Atatürkçü bir çizgiye çektiğinin farkında. Halkla kucaklaşan, halkın değerlerini içeren, modernleşmeyi halkla birlikte tamamlamayı hedefleyen bir CHP iradesi var karşımızda. Konserve bir Atatürkçülük tasavvuruna hapsolmamış, Atatürkçülüğün anlamının zaten zamanın koşullarına göre değişim iradesi gösteren bir 'Devlet Felsefesi'ni içerdiğini kavramış bir liderlik...
İhtilaçla isyan edenler ise, Atatürkçülüğü dondurmuş, Atatürkçü olmak değil, Atatürk olmak gibi anakronik bir saplantının peşinden koşan enteresan bir profil.
Sanki, 'aman CHP'de bir iktidar ihtimali belirmesin' diye endişe krizleri geçiriyorlar.
Şimdi bir şey daha iyi anlaşılıyor.
CHP'nin iktidar olmasının önündeki engel ne Özal, ne AK Parti ne de diğer siyasi rakipleriymiş.
CHP'nin iktidar olmasının önündeki engel kendilerinin Atatürk olma tuhaf saplantısıyla, partinin Atatürkçü olmasına bir türlü izin vermeyen bir zihniyetmiş.
Duyduğumuz gürültü, o zihniyetin tasfiye olurken boş bir varil gibi yuvarlanmasından çıkıyor.
Bana kalırsa, bu zihniyetin CHP içine yerleşmiş temsilcilerinin medyadaki isyanları Kılıçdaroğlu liderliğine zarar vermez...
Bilakis, bütün CHP'lilerin, ama sadece CHP'lilerin değil, Türkiye'nin bütün demokratlarının daha yüksek bir bilinçle, iktidara doğru yürüyen Kılıçdaroğlu'nun yanında yer almasına neden olur.
Çünkü takke düşmüş...
Ve artık, 'iktidar olmak gerekmez, muhalefet olmak da çok şahanedir' lafları bile telaffuz edilmek zorunda kalınmıştır.
İngiliz muhipleri
Naipaul olayının ardındaki gerçek, sadece bu 'Beyaz Hintli-Trinidatlı'nin Müslümanlara hakaret etmiş olması değildir.
'Sorun sindirim sistemi çok gelişkin ezik sömürge aydını' profilinin Türkiye'ye de önerilmesi sorunudur.
'Rafine olan her şeyi yok etti İngiliz İşçi Partisi' diyen bir adam ile karşı karşıyayız. Zannedersiniz ki, kendisi Kensington Caddesi'nde doğmuş halktan tiksinen bir mavi kanlı...
Bu 'Beyaz Hintli-Trinidatlı' profili size birilerini hatırlattı mı? Üzerine bastınız... Ayağınızı kaldırın.
O birileri bu tür adamları çok severler. Örneğin, bizim 'Beyaz Türkler'e de, sorsanız 'özgürlük savaşçısı' Dalay Lama'ya da bayılırlar...
Ama niçin ayılıp bayıldıklarının cevabını veremezler. 'Bu vahşi Müslümanları durdurmak lazım' sözlerini hatırlatırsanız, dudaklarının kenarındaki küçümser bir gülümseme ile susar kalırlar.
Tartışma, bir din tartışması değil, Avrupa merkezli bir faşizm zihniyetinin sindirim sistemi geliştirilmiş ezik aydınlara transferi tartışmasıdır. En acı olanı da Hilmi Yavuz'a karşı ekranlarda Naipaul'u savunun Mario Levi'yi izlerken yaşadım.
Keşke Hilmi Yavuz, bu Avrupa merkezli oryantalist faşizmin, Avrupa üretimi 'Yahudi Düşmanlığı'nı İslam toplumlarına nasıl ihraç ettiğini de anlatmaya fırsat bulabilseydi.
İstanbul 2010'un filmi çekiliyor
'Naipaul'un davet edilmesi İstanbul 2010 Ajansı'nın işlerinin yan etkilerinden sadece biri... Daha neler çıkacak' dedi yazar dostum Necef Uğurlu. 'İstanbul 2010'un senaryosunu yazmaya başlamış. Daha önce TMSF'nin el koyduğu genelevin hikayesi 'Döngel Karhanesi'ni izlemiş olanlar ne kadar sarsıcı bir filmin yolda olduğunu tahmin edebilir.