El hak doğru, bu ülkede 1930'ların sonu ve 1940'ların başındaki siyasal programları uygulamayı Atatürkçülük zanneden, adına 'ulusalcılar' denen bir grup var. Bu kimlikleriyle değişimi merkeze alan Atatürkçü düşünceye de doğrudan muhalifler.
Ama, bu ülkede siyasal programını 'Atatürk karşıtlığı' üzerine kurmuş, başka hiçbir entelektüel içerik taşımayan, kendisini liberal veya İslamcı çağıran çevreler de var. 'Atatürk karşıtlığı' dışında bir siyaset üretemedikleri için, gerçekten liberal veya İslamcılar mı, onu bilemiyor, şimdilik anakronik olduklarını söylemekle yetiniyoruz.
Oysa Atatürk, bu her iki anakronik savrulmanın çok ötesinde bir anlam ifade ediyor. Bizi millet kılan, çağdaşlaştıran ama aynı zamanda Anadolu topraklarını İslam muhafaza edebilen bir iradenin sembol ismi.
Dolayısıyla, tıpkı Amerika'da Washington'ın olduğu gibi 'Kurucu Baba' niteliğine sahip... Türkmen'in de, Kürt'ün de, örtülünün de, açığın da ortak değeri. Nihayetinde, bir tarihsel macera gibi Cumhuriyet'in ilk yıllarının programlarını uygulamaya kalkanların Atatürkçü olmadığı, bilakis Atatürk düşüncesine muhalefet ettikleri artık anlaşıldı.
Yine, hiçbir entelektüel ve siyasal proje üretmeden 'Atatürk karşıtlığı' ile kendisini liberal çağırtmaya kalkışan uyanıklar da zaten binde bir bile olmayan oy karşılıkları ile boylarının ölçülerini alıyorlar.
Buna mukabil, Türkiye'de çok önemli bir süreç işliyor.
AK Parti, gittikçe artan Atatürk ve laiklik vurgularıyla; CHP de, Atatürk'ü ihmal etmeyen yenileşme ve demokratikleşme çabalarıyla ulusal önderimizin kimliğini siyasette doğru yere taşıyor.
Hepimizin Atatürk'ü, konserve bir siyasi program yazmış, ölümü bir türlü kabullenilemeyen bir figür değil. Bizi Türk, bizi Müslüman, bizi Cumhuriyetçi ve bizi demokrat yapan iradenin sembolü.
Zaten halkın bilincindeki bu Atatürk kimliği, onu bir 'vesayet mekanizmasının aleti' yapmaya çalışan dar kadroların ve bu atmosferde, sadece Atatürk eleştirisi ile avantadan siyasal güç devşirmeye çalışanların alanı terk etmeleriyle kurumsallaşıyor.
Türkiye Cumhuriyeti halkı, siyasetten 'Atatürk programı' uygulayacak anakronik bir irrasyonalizm beklemiyor. Atatürk düşmanlığına da en ufak bir prim vermiyor.
Cumhuriyet'in 87. yılında, Atatürk'ü bir 'Kurucu Baba' olarak kabullenmiş ve ona hak ettiği saygıyı gösteren...
Ama bu 87 yılın sonunda hiç olmazsa, taş üzerine taş koyabilecek siyasal iradeler arıyor.
Hiç beklenmedik ölçüde Atatürk ve laiklik vurgusu yapan AK Parti bu yüzden başarılıydı. Sivilleşen ve şimdi gerçekten Atatürkçüleşen Kemal Kılıçdaroğlu CHP'si de aynı sebepten başarılı olacak, olabilirse...
Bilmem, Atatürk'ü bir 'Kurucu Baba' olarak kabul etmeyen, onun ulusun kalbindeki tarihi saygınlığına itibar etmeyen liberalizm ve diğer marjinal siyasetlerin niçin Türkiye'de bir karşılık bulamadıklarını anlatabiliyor muyum?
Milletin bilinci, Atatürk sembolizminin Türkiye için doğru işlevini yapabilmesinin zemininin, onun programlarını hiçbir tarihsel bilinç taşımadan konserveleyip satmaya çalışanlar kadar ve onlarla birlikte; düşmanlarının da siyaset sahnesinde marjinalleşmesiyle tesis edilebileceğini çoktan anladı.
Gereğini yapıyor.
CHP, Kılıçdaroğlu ile Atatürkçü oldu
CHP Genel Başkanı 10 Kasım'da twitter'da bir mesaj yayınladı. CHP'deki zihinsel sıçramayı bir kaç kelimeyle özetliyor:
Şu duygu ve düşünce hakim; 'Atam sen vereceğini fazlasıyla verdin bu ülkeye, sıra bizde, bize güven... Senin çağdaşlık hayalini gerçekleştirmek bizim görevimiz.'
Bu mesaj, CHP'nin artık Atatürk'e politika yaptırmayacağını; bugünün sorunlarına 72 yıl önce ölmüş bir lidere çözüm üretemeyeceğini idrak ettiğini gösteriyor.
CHP, Kemal Kılıçdaroğlu ile Atatürk olmaya çalışmak gibi bir anakronizmden vazgeçti, nihayet Atatürkçü oldu; diyebiliriz.