4+4+4 diye bilinen eğitim değişimini savunanlar onun 'ideolojik' değil 'pedagojik' olduğunu ileri sürüyorlar.
Birçok ideoloji kendisinin 'bilimsel' temellere dayandığına inanır.
İdeolojilerini savunanlar şöyle de diyebilirler: 'İdeolojik değil sosyolojik; ideolojik değil, antropolojik; ideolojik değil psikolojik.'
Bu sözlerin ideolojik olduğunu sosyal bilimler felsefesiyle, bilim tarihi, bilim felsefesi, bilim sosyolojisiyle biraz tanışık olanlar kolayca anlayabilir.
***
İktidarın yıllardan beri muhalefetle arasında ağır iletişim sorunları var. Bir kez, öfkeyle, öfke kaynaklı dayatmayla projelerinizi nasıl sağlıklı bir biçimde tartışabilirsiniz?
Kendini hala muhalefet sanan bir iktidarla karşı karşıyayız. Sürekli olarak kızıyor, haklı olduğunu kanıtlamak istiyor. Sen iktidarsın. Meclis'te çoğunluğun var. Halkın yarısından fazlası senden memnun görünüyor. O halde bu öfke niye? Bağırıp çağırdığın, aşağıladığın insanlarla nasıl bir araya gelip sağlıklı bir tartışma, anlaşma yolu açacaksın?
Öfke halkın hoşuna gidiyor olabilir. Ama bu sert tutum halkı da zamanla yorabilir. İktidar biraz güç kaybedince kendisine oy verenlerle iletişimi zorlaşabilir.
Sen iktidarsın, germe. Gerenlere gülümse. Her eleştirene laf yetiştirmeye çalışma. Korkma daha da güçlü çıkabilirsin girdiğin tartışmalardan.
Kuşkum: İktidar partisinde böyle bir tavır içinde olabileceklerin sayısı nedir? Öfkeli başkanlarını alkışlayacaklar elbette. Ama kim yumuşatabilecek öfke havasını?
Belki de iktidar öfkesine sahip çıkacak, o geçmişte eleştirdiği yönetimlere kıza kıza zamanla onlara benzeyecektir. Bu tehlike ufukta belirmeye başlamıştır bile.
***
Bir mühendis olarak okulu bitirdikten sonra hem felsefe okuyup hem geçimimi sağlayacak olanaklar aramaya başladım. En uygun yolun dershane öğretmenliği yapmak olduğunu düşündüm. Programımı felsefe derslerine göre düzenleyebilecektim. Üstelik ders vermek çocukluğumdan beri çok sevdiğim bir uğraştı. Beyazıt'ta bir dershanede üniversiteye hazırlık kurslarında fizik öğretmeni olarak işe başladım. Dershane ortamına alışmakta çok zorlandım. Sorduğum soruların zorluğundan yakınan öğrenciler beni yönetime şikayet ettiler. Amacım fiziğin temel kavramları üstüne onları düşündürtmekti. Düşünmediler. Yakındılar. 'Hangi sorular çıkar Hoca onu söyle' dediler. 'Size hangi soru çıkarsa çıksın o soruların üstesinden gelme yollarını öğretmeye çalışıyorum' dedim. Elbette anlamadılar. Düşünmeye alışmamış, matematik dilini doğa olaylarına uygulamayı beceremeyen, ezberci, kolaycı bir öğrenci topluluğu vardı karşımda.
O yıl, ilginç bir şey oldu. Dershane müdürü çıkacak soruları buldu ve bize dağıttı. 'Çocuklara bunları, buna benzer soruları' çözün dedi. Çözdük. Soruların alındığı fark edildi ve sınav iptal edildi. Çocuklar, sınav denilen canavardan korunmak için bizim gibi büyücü(!) öğretmenlerden çözüm bekliyorlardı
Onları anlamaya çalıştım. Onları 'yormayacak' düşündürme yolları var mıydı? Zamanla keşfettiğimi düşündüm. Yine de sınavda çıkabilecek sorular odaklı bir düşündürme çabası idi. Fizik öğretmiyordum. Kurnazlıkla nasıl fizik sorusu çözülür onu öğretiyordum. Bunun için benim fiziğin temel kavramlarını ve ilkelerini çok iyi anlamış olmam gerekiyordu. Kendimi iyi ifade etmeyi öğrenmem, öğrencilerin nerelerde sıkıntıları olduğunu kavramam zorunluydu. Çabaladım. Öğretmenliğimin felsefe uğraşıma katkıda bulunduğuna inanırım.
Bunları neden anlattım? Başbakanımız dershanelerin kalkabileceği konusunda düşüncelerini dile getirdi. Bundan otuz beş yıl öncesi ben dershane öğretmeniyken de benzer görüşler tartışılıyordu. Zaman zaman da bu konu gündeme getirilir. Dershanelere ne gerek vardır? Öğrenciler için hem zaman hem para kaybı demek değil midir dershaneler? Okulda öğrendiğini bir de dershanede anlatıyorlar. Ne kadar çarpık bir eğitim düzeni değil mi? Okullar neden dershanenin öğrettiğini öğretmez? Neden vardır dershaneler hayatımızda?
Zaman içinde okul eğitimine çeşitli aşamalarda sınavlar koyarak, üniversite önünde bekleyen öğrenci sayısını azaltarak ya da sınav düzenini bir biçimde yeniden düzenleyerek dershaneler görünüşte kaldırılabilir.
Bana sorarsanız dershaneleri yaratıp ayakta kalmasını sağlayan ruh, bu düzenin yarışmacı ruhudur. 'Sınav sonucundaki sıralamada ne pahasına olursa olsun üst sıralarda olma', 'kapağı bir yerlere atma' psikolojisi insanlara dershane yolunu açıyor. Yarışmanın bir ömür boyu bilgi ve görgü birikimiyle kazanılabileceği bizim gibi kültürlerde pek bilinmiyor.
Nerede bir sınav varsa orda bir yarışma vardır. Yarışma varsa bu düzen içinde eşitlik yoktur. Dershanelerin kalkmasıyla eşitlik sağlanmaz. Okullar eşit değildir, bu bir. İki, kazançlar eşit değildir. Özel öğretmenler tutup çocuklarını üst sıralara geçirmek isteyenler hep olacaktır.
Dershanelerde değil, sorun. Onu yaratan eğitim düzeninde. Eğitim düzeninde de değil asıl sorun. Bizim demokrasi anlayışımızı da belirleyen dünyayı kavrayış tarzımızda.