Günümüzde çoğu şey önce algı düzeyinde olgulaştırılıyor. Her şey eskisinden çok daha karmaşık ve her şey çok hızlı yaşanıyor. Hükümetlerin dezenformasyon veya hatalı bilgilerin her bir olay için düzeltmesini yapabilmesi güç. Yapabilse dahi, politik önyargılar bu bilgilerin sert filtrelere takılmasına yol açıyor.
Burada medyanın önemli bir “hakikat sübabı” olması beklenir. Ama maalesef, bir kısım medya siyasi iktidar kavgasında bir savaş alanı/aygıtı olduğu için, bizatihi bu kirliliğin içinde aktör olabiliyor. 28 Şubat ve son 15 yılda neler yaşadık neler.
Dün iki olay yaşandı ve dikkatimi çekti. Bir genç kadın Maçka Parkı’nda giyimi yüzünden güvenlikçilerin parktan uzaklaştırılma tutumu ile karşılaşmıştı. Diğer yandan Siverek’de bir şahıs elindeki tahra ile Atatürk büstüne saldırmıştı. Saldırırken de “Dinimizde putperestliğe yer yoktur” diye naralanmıştı. Maçka’daki olay üzerine “Kıyafetime karışma, Kadınlar İçin Adalet İnisiyatifi” aynı akşam aynı parkta eylem yaptı.
Öte yandan, müftülerin de nikah kıymasına dair çok önemli bir düzenleme kamuoyuna yanlı şekilde yansıtıldı. Kanunlarımıza göre, müftü veya imamın resmi nikah olmadan imam nikahı kıyması yasak. Kıyarsa dahi bu bir suç. Ama Hürriyet’in kerli ferli yazarı bunun suç olmaktan çıkartıldığını dahi yazabildi. Bakan Bekir Bozdağ’ı arayarak durumu teyit ettim. Herhalde bu bilgiye ulaşmak çok zor olmasa gerek. Bir nikahta aranan şartların hiçbiri değişmiş değil, sadece müftülerin de nikah kıymasının önü açıldı. Böylelikle gözden kaçabilecek bir mağduriyetin resmi nikahın kolaylaşmasıyla önlenmesi amaçlanıyor.
İçişleri Bakanımız Süleyman Soylu da ilk iki olay ile yakından ilgilenildiğini ifade etti. Şunu da biz ifade edelim; ister adi bir suç, bir hak ihlali, bir taciz olsun, ister bir provokasyon veya ajanlık faaliyeti olsun, devlet hukuk ve yargı kuralları içerisinde hiçbir suçun cezasız kalmaması için eskisinden çok daha dikkatli ve hızlı çalışıyor.
Burada hassas nokta, yaşanan bir hadisenin arkaplanı ne olursa olsun vatandaşın hukukunun savunulması gerekliliği. Her şeye provokasyon diye bakamayız, ama yaşananların bir kısmı da öyle. İşte devlet bu noktada çok hassas ve hızlı çalışıyor. Cezasızlık diye bir durum artık yok.
Diğer yandan, arzu edilmez ama, herhangi bir nedenle hem kadınlarımıza, hem Mustafa Kemal Atatürk gibi ortak değerlerimize saldırılarda bulunulabilir. Burada bu işi yaşam biçimleri kavgası veya rejim sorunu olarak sunmak isteyenlerden ayrışmak gerekiyor. Bu bir vatandaşlık görevi olduğu kadar, savunduğumuz hakların suiistimal edilmememesinden de sorumluyuz.
Ülkemizde herkes kendi fikrini savunabilir. Ancak kimse nefret suçu işleme hakkına sahip değildir. Her tür yaşam biçimi saygıdeğerdir. Kimse bir başkasına yaşam biçimi dayatamaz. Türkiye bunları hiçbir zaman gerçek bir sorun olarak yaşamadı. Bundan sonra da yaşamaz.
Bunları suistimal edenleri ise geçmişten çok daha zor günler bekliyor.