Türkiye’nin Afrin operasyonunu başlatmasıyla ortaya çıkan tartışmalarda üzerinde asıl durulması gereken esas husus nedir? Bu olayın ortaya koyduğu ve asıl bilmesi gerekenlerin farkında olduğu husus, Türkiye’nin sadece Ortadoğu siyasetinde değil, dünya siyasetinde bir dengeyi bozup, yeni bir denge kurmada başrol oynayan bir ülke konumuna geldiğinin açıkça görünür olduğudur. Açıktır Türkiye Batı sisteminin patronajının, neredeyse soğuk savaştan bu tarafa uyguladığı ‘böl-parçala-yönet’ siyasetine dur demektedir; evet olay bu kadar açıktır.
“Başından itibaren Suriye’de başlayan sivil özgürlük hareketleri çerçevesinde ortaya çıkan ‘Bahar Devrimlerinin’ zehirlenmesine, silahlı çatışmalara kurban edilmesine dönük operasyonlar yaparak sürecin ‘iç savaşa’ dönüşmesini hazırlayanlar, yapılandan elbette rahatsızlık duyacaklardır. Çünkü bölgedeki devlet yapılarını parçalayıp, sınırları yeniden çizmek üzere bugüne kadar attıkları adımların boşa çıkması yönünde bir hamleyle karşılaşmışlardır.”
Mesele nedir?
Bu meselenin bir yönüdür; ikinci yönü ise Türkiye, Rusya, İran arasında kurulan ittifakın sahada ilk pratik eylemini Türkiye’nin hem yönetmesi hem uygulamasıdır. Türkiye’nin Afrin’de verdiği sınav bir anlamda Doğu-Batı arasında kurulan ilişki denkleminin siyasi ve uluslararası boyutunun bölgesel olarak ortaya koyduğu sorunun cevabını da bünyesinde taşımaktadır. Türkiye Batı sisteminin İkinci Savaş’tan bu tarafa uygulamaya soktuğu ‘emperyalist siyasetin askeri yayılma stratejisine’ karşı çıkarken, aynı zamanda yükselen Asya’nın da stratejik olarak önünü açmakta, dünya sisteminin bu gücünün çöküşünü hızlandıracak bir adım atmaktadır.
“Bu açıdan bakıldığında Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması meselesi sadece Suriye’deki BAAS rejiminin varlık veya yokluğu tartışmasına indirgenemeyecek kadar önemli olan; Batı sisteminin Ortadoğu siyasetini ilgilendirdiği kadar, dünyadaki sistem değişimine uzanacak kadar da önemli bir meseledir. Unutulmaması gerekir ki Ortadoğu’yu kaybetmiş bir Batı sistemin hegemonik üstünlüğünü sürdürmesi bir yana, uzun süre devam etmesi, ayakta kalması dahi oldukça zor olacaktır. Zaten Doğu –Batı arasında ekonomik dengelerin hızlı bir şekilde Batı aleyhinde bozulduğu, ‘Dünya Ticaret Yollarının’ hâkimiyetinin yeniden Doğu’ya kaydığı bir süreçte, politik/stratejik bakımdan yaşanılabilecek kayıpların nasıl bir şok yaratacağını tahmin etmek zor değildir.”
Yeni bir tarih yazılıyor
Elbette meselenin çözülmesinin önünde zorluklar bulunmaktadır. Bu mesele sadece bir veya bir dizi askeri operasyonla çözülebilecek mesele olmaktan uzaktır fakat burada askeri olayların nasıl bir stratejinin bir parçası olduğu öne çıkmaktadır. Bunun temel şartı ise yeni uluslararası sistemin aktörlerinin yani yükselen Doğu’nun ülke ve siyasi kadrolarının meseleyi kendi dar çıkarları eksenine hapsederek değerlendirmeleriyle ilgilidir. Rusya, İran başta olmak üzere Irak ve Suriye’nin bu meselede durmaları gereken yerin sadece kendi çıkarlarının savunulması olmadığı gerçeğinden hareket ederek, bölgesel savunmanın aynı zamanda ülkesel savunma olduğunu unutmamaları gerekmektedir. Hatta sadece bölge ülkelerinin değil bunun Çin’den Hindistan’a Turan’a, Uzak Asya ülkelerine kadar tesirlerinin görüleceği bir mesele olduğu asla unutulmamalıdır.
“Bugün Suriye konusunda temel sorun, bu ülkenin toprak bütünlüğüdür. ABD’nin terör örgütleriyle işbirliği yaparak, sadece bu ülkeyi değil Türkiye’yi, İran’ı, Irak’ı açıkça tehdit etmesi, Kuzey Irak Kürt Yönetimi’ni yine PKK/PYD terör örgütü üzerinden tasfiye etmeye kalkması bardağı taşıran damla olduğu gibi, Batı ittifakının nasıl fonksiyonlarını kaybettiğini ve çözüldüğünü de ortaya koymaktadır. Evet, yeni bir devir başlamaktadır ve Afrin bunun sancılarından bir göstergedir.”