HSYK kanun teklif ortaya çıktı.
Kıyamet koptu.
“Yargı bay-pass ediliyor”
“Bir tasfiye yapılacak”
“İstedikleri kişileri HSYK ve yargıya taşıyacaklar, yargıyı kendilerine göre dizayn edecekler”
“Yargı bağımsızlığı ortadan kaldırılacak”
“Yargının çivisi çıkmış durumda”
vesaire...
Tamamı önemli eleştiriler. Dinlenmeli.
Bu ülke bunun olmaması için yüz yıldır uğraşıyor. Toplum referandumda bunlar sona ersin diye mücadele verdi.
Bu ülkenin liberalleri, demokratları, demokrat solcuları, demokrat sağcıları, demokrat dindarları, demokrat muhafazakârları bu eleştirileri dile getirdiğinde dinlenir, dinlenmeli...
Demokrasi ortak paydasında buluşan, çoğulcu, denge ve denetim mekanizmaları iyi kurulmuş, kumpaslara imkan tanımayan ve Avrupa Birliği standartlarını yakalamış bir yargının kurulması yönündeki çağrılar çok önemli, dinlenmeli...
Eski vesayet artığı figürleri geçtim.
Peki, ya toplumda karşılığı en fazla %2-3 olan, buna karşın yargıda bir şekilde tahminen %15 civarında bir çokluğa ulaşmış olan bir yapı bu itirazları dile getirdiğinde ne demeli?
Bitmedi, 2010 referandumunda, Anayasa Mahkemesi’nin gayrimeşru iptal kararında ortaya çıkan boşluğu, siyasetin naifliğini kullanmak suretiyle dolduran, bu sayede HSYK’nın iradesini, ardından yüksek mahkemelerin çoğunluk iradesini de ele geçiren, nihayetinde yargıyı bir bütün olarak kontrol eden, sonra da demokratik siyasete savaş açan yapı, bu eleştirileri dile getirdiğinde ne demeli?
Venedik komisyonu 1997 ve 2009 tarihli iki raporunda yargının toplumsal dengeye uygun bir çoğulculuğa kavuşturulmasının yargının tarafsızlığının anahtarı olduğunu vurguluyor. Yani demokratik değilse, yargı yargı değildir. Çoğulculaştırılmayan yargının bağımsızlığı, onu adaletin değil, çok daha tehlikeli siyasetlerin aracına dönüştürür.
Toplumun en fazla %2-3 civarında bir desteğe sahip olduğu halde halihazırda yargının tüm kontrol noktalarını ve temyiz mahkemelerinin iradesini ele geçiren, bu yüzden tüm bu itirazların müsebbibi olan bu yapının “yargı bağımsızlığı” feveranı ahlaki mi? Geçiniz!
Neredeyse “onlar rahatsız olduğuna göre, demek ki doğru adımlar atılıyor” denebilir.
Ama sadece bugünün doğru adımları olabilir, yarının değil.
Evet, Batı’da yargı bağımsızlığının güvencesi adalet bakanları, cumhurbaşkanları, parlamentolar, kısacası demokratik siyasettir.
Batı’da her ülkede HSYK yoktur. Yargısına en fazla güven duyulan ülkeler HSYK gibi kurumları olmayan ülkeler. Yani yargının tepesinde adalet bakanının bulunduğu, yüksek yargının ise parlamento veya hükümet tarafından atandığı/seçildiği ülkeler. Şaşıracaksınız ama öyle.
HSYK’nın varlığı yargı bağımsızlığı için evrensel bir kural değil. Hele iradesi gayrimeşru bir şekilde işgal edilmiş bu HSYK hiç değil. Tam aksine bir tehdit.
Bu yüzden çağrım HSYK’nın malum üyelerine.
Gerçek dünya sizin tanzim edemeyeceğiniz kadar karmaşıktır. Türkiye sizin kendi veya ait olduğunuz “batıni” yapının kapalı dünyasından daha büyüktür. Türkiye toplumu “avam” değildir. Siz de “havas” değilsiniz.
Bu ülkeye hiç olmazsa bir iyilik yapın ve istifa edin. Yargıyı şaibe altında bırakmayın, demokrasiye ve millete zarar vermeyin.
Siyasete de çağrım şudur: Sadece demokrasi karşıtı unsurları tasfiye edecek geçici düzenlemelerle yetinin. Ardından demokrasi ortak paydasında buluşan tüm kesitlerin görüşlerini dikkate alan bir çalışma başlatın. Yargı hiç kimsenin olmasın, ama herkesin olsun.
Bu sayede bu ülkede gerçekleşmiş muhtemel yolsuzlukların üzerine “bağımsız” vicdanlarla gidilebilsin. Yargı temizlensin, siyaset temizlensin. Ülkenin çoğulcu, katılımcı, demokratik, akılcı ve dengeli bir siyasal düzene kavuşmasının önü açılsın.