Seçim sonrasında herkesin ‘memnun’ gözükmesi ve kendisini ‘kazanmış’ olarak ilan etmesi alışmadığımız bir tablo değil. Başarının kendinize koyduğunuz hedefle ölçüldüğünü düşündüğümüzde gayet de anlaşılır. Erdoğan sonuçta zaten seçimi ilk turda kazanan taraf… Demirtaş oylarını artırmakla kalmadı, etnik kimlik üzerinden tanımlanan seçmen tabanının da dışına ulaştı. Bahçeli ve Kılıçdaroğlu ise zaten kazanamayacakları bir seçimde bütün yükü çatı adayın üzerine yıkarak maliyeti asgariye indirdiler. Bu alternatifi dizayn edenler muhtemelen CHP ve MHP’nin müşterek oyunun AKP’ninkine eşit olduğunu ve muhafazakar ve ‘sakin’ bir adayın AKP tabanından da oy koparabileceğini düşündüler. Ama MHP ile AKP arasında gidip gelen yaklaşık iki milyon oyun bu seçimde yine AKP’ye kayacağı açıktı. Buna karşılık on üç partilik geniş cephe ile bu açık kapatılmak istendi. Yine de Erdoğan’ın kazanmasının engellenmesi zordu, çünkü yurtdışındaki yüzde 5 oyun üçte ikisi AKP eğilimliydi. Burada da Yüksek Seçim Kurulu’nun ne kadar iradi olup olmadığı bilinmeyen garip kuralları imdada yetişti ve yurtdışında oy kullanımı yüzde 10 civarında kaldı. Kısacası CHP ve MHP ikinci turda zaten kaybedilecek bir seçimde ilk turda ellerinden geleni yapmış oldular. MHP’den AKP’ye doğal olarak kayan oyları hariç tutarsak koalisyonun alabileceği azami oy 19 milyondu. Yarım milyonu Demirtaş’a gitti, 3 milyon da sandığa gitmedi…
AKP ise daha başarılı bir performans sergiledi. MHP’den geleceklerle yurtiçinde 22,5 milyon potansiyeli vardı ve bunların 21 milyonu sandığa gitti. Kritik olan konu şu ki bundan sonraki seçimlerde yurtdışından gelecek oyu engellemek mümkün olmayacak. Bu da AKP’nin herhangi bir genel seçimde sağlam 24 milyon oyu olacağını söylüyor. Toplam seçmen ise kabaca 56 milyon. Bu da AKP’nin alt sınırının bundan böyle yüzde 43 olduğunu gösteriyor. Ne var ki bu oran oy verebilecek herkesin sandığa gitmesi halinde geçerli. Eğer katılım yüzde 90 olursa, eksilecek oyun sadece yüzde yirmisinin AKP’ye ait olduğu varsayımıyla bu partinin oy alt sınırının 23/50 yani yüzde 46 olduğunu düşünebiliriz. Bu da tek parti ‘hegemonyasının’ devam edeceğinin habercisi… Üstelik bu hesaba toplumdaki sosyolojik değişimin AKP tabanını teşkil eden orta sınıfı büyütmeye devam ettiği gerçeğini katmadan…
Bu seçimde Demirtaş da ayrıca ele alınmayı hak eden adaylardandı. 30 Mart yerel seçiminde HDP/BDP yüzde 6,1 yani 2,9 milyon oy almıştı. Şimdi 4 milyon alındı. Eğer katılım yerel seçimdeki gibi olsaydı Demirtaş’ın oyu yüzde 8,4 olacaktı ve asıl performansın bu olduğunu düşünmekte, kendini aldatma eğilimine set çekmekte yarar var. Oranın yüzde 10’a yaklaşmasının nedeni katılımın düşüklüğü ve bunun genel seçimde tekrarlanma ihtimali az. Öte yandan Demirtaş’ın artan oyları içinde HDP siyasetinin payı da pek fazla olmayabilir. Çünkü birçok AKP seçmeni ilk turda Kürt adayı görünür kılmak üzere desteklemeyi tercih ettiler. Ayrıca eğer CHP örneğin Büyükerşen gibi bir adayla çıksaydı CHP’den Demirtaş’a böyle bir kayma olur muydu? Bunlara hâlâ kırsalda örgüt baskısının çok yoğun olduğunu eklemek lazım… Normalleşme süreci ilerledikçe HDP oyunun hâlâ yüzde 7,5’te takılıp kalması kimseyi şaşırtmasın.
Bu seçimlerle ilgili iki gözlem daha yapmakta yarar var. Birincisi katılım oranıyla ilgili… Son rakamlarla toplam 55,7 milyon seçmenin 40,5 milyonu sandığa gitmiş. Katılım oranı yüzde 73. Anketlerde gözükmeyen, beklenmedik bir oran. Ancak gerçekte yurtdışında neredeyse oy kullanılmadı ama yurtdışı seçmen bu hesaplamaya dahil. Gerçekçi bir fikir edinmek isteniyorsa yurtdışındaki 2,7 milyon seçmenin kabaca 2,5 milyonunun toplam seçmen sayısından düşülmesi lazım. Bu durumda katılım oranı yüzde 76,5. Ancak yine de az bir oran. Bunda mevsimlik işçilerin işyerlerini terk edememeleri veya etmek istememeleri etkili… Tabii CHP seçmeninin İhsanoğlu’ndan hoşlanmaması da… Ama belki de medyada, siyasette ve cemaatlerin merkezlerinde çok yoğun yaşanan kutuplaşmanın, önümüzdeki dönemde çepere doğru mobilizasyon gücü gösteremeyeceğinin de habercisidir.
Son olarak eğer Demirtaş’ın oyunu saymazsak, toplam 36,5 milyon oyun 21’ini Erdoğan aldı. Yani yüzde 57,5. Bu bize 2010 referandumunu hatırlatmalı. BDP’nin boykot ettiği o oylamada AKP yine bu oranı tutturmuştu. Seçmen koalisyonları bire bir aynı olmasa da, kısa zamanda gündeme gelecek anayasa referandumu için bir alt limit olarak görülebilir. Çünkü beklenen değişikliklerle bu sefer HDP’nin boykotu trajikomik olur.