Salonda bulunan bir eğitimci sordu “5 yıl önce ülkenize bir ziyaret yapmıştım. Ziyarette bir liseye gittik, öğretmen sınıfta fizik sınavı yapıyordu. Öğretmen soruları sınıfa verdi ve “ 45 dakika süreniz var. Ben gidiyorum 45 dakika sonra kağıtlarınızı alacağım” dedi. Sonra da gitti. Size sormak istediğim siz bu kopya çekmeyen, dürüst çocukları nasıl yetiştirdiniz.” Bu soru bugün Bahçeşehir Üniversitesi’nde “bir eğitim mucizesi Finlandiya” adlı konferansta Prof. Dr. Pasi Sahlberg’e soruldu. Prof. Sahlberg biraz durdu ve dedi ki “çocuklarımıza güvenmezsek, öğretmene güvenmezsek zaten başarılı olmayız ki.”
Evet bugün bir konferans vardı. Salon hınca hınç dolu, dışarıda bir o kadar salona giremeyen insan. Hepsi ülkesinin eğitimi için geleceği için çok önem verdikleri bir eğitimciyi dinleyip ondan birkaç şey alıp geleceğe ümitle bakmak istiyorlar. Prof. Salberg bir sürü şey anlattı. Ama anlattıkları içinde en önemli cümlesi bence “eğitim sistemlerinde mucize olmaz, veri olur, bilgi olur, kararlılık olur, takım çalışması ve ruhu olur, değişime inanç olur” şimdi düşünün bizde hangisi var?
Türkiye eğitimde nerede diye bir görsel yansıttı perdeye tahmin edebileceğiniz gibi en altlarda duruyor ve dedi ki “hedef koyun, koyduğunuz hedefe inanın, gerçekleştirmek için çalışın. Sakın ha bu hedefleri yapıyormuş gibi davranmayın. Bu hedefleri asla kısa süreli siyasi hedeflere kurban etmeyin.” Prof. Sahlberg, Finlandiya’nın 40 yıl önce dünyanın en başarısız eğitim sistemlerinde biri iken nasıl en tepeye yerleştiğini anlattı. Finlandiya eğitim sisteminde asla olmayan üç şeyi söyledi; sağlıksız rekabet, standart müfredat ve öğretim modeli, standart test ve sınavlar. Bunların yerine işbirliğine dayalı eğitim, okula ve bölgeye dayalı müfredat (Finlandiya’da 2500 okulun ayrı ayrı müfredatı var) ve öğretmene özel öğretim modeli, her derse ve her öğretmene ait ölçme değerlendirme sistemi. Şimdi de bir düşünün bizim sistemde Ankara’dan müfredat yapıp ülkenin her tarafında öğretmeye çalışmak mı, bir sınav hazırlayıp her okulda aynı anda ortak yapmak mı, öğretmeni hiçe sayıp ona sınıfta yapacağı her şeyi dikte etmek mi? hangisi doğru. Prof. Sahlberg Türkiye’ye önerilerde de bulundu; “sisteminizi geliştirin bu sistem sorunlarla dolu, rekabet yerine işbirliğine dayalı sisteme yatırım yapın ve en önemlisi öğrenmeyi kişiselleştirin. Eğitime yatırım yapın. Önemli olan eğitime çok bütçe ayırmak değil bu bütçeyi doğru yerlerde kullanmaktır. Türkiye kaynaklarını doğru kullanmıyor, kaynaklarını daha ziyade yüksek gelir grubunda bulunan çocukların eğitimine ayırıyor “dedi. Bilemiyorum bizim karar vericiler buna uyar mı ama uysalar iyi olur. Bu arada Finlandiya’da seçim dönemiymiş. İlginç olan seçime katılan 9 partinin tamamı eğitim bütçesinin arttırılması ve eğitime yatırım vaadi veriyormuş. Finlandiya’da en son yapılan güven anketinde okul kurumuna güven %90 ile en üstte çıkmış. Acaba bizde ne çıkar? Bir bilgi daha Prof. Sahlberg eğitimde yatırım yapılması gereken en önemli yer okulöncesi eğitimdir dedi. Bu arada bir bilgi daha; Finlandiya okul öncesi eğitim ile ilgili ayrı yasası olan tek ülke, yasa ile çocukların okulöncesi eğitim hakkını güven altına almış durumda.
Finlandiya 13 Ekim gününü her yıl “başarısızlık günü” ilan etmiş ve her yıl o gün etkinlikler yapılıyor. Çünkü başarısızlığını göremeyenler başarıya ulaşamaz diyorlar. Sonuç olarak size eğitim adına yaşadığım ve biz neden yapamayalım diye düşündüğüm bir günü anlatmaya çalışıyorum. Yazacak anlatacak çok şey var. Hepsini yazmam mümkün değil bence Bahçeşehir Üniversitesi sayfasından mutlaka izleyin. Unutmayın kim ne derse desin ne kadar umutsuz olursanız olun tek ihtiyacımız bu sözü söyleyen“Eğitimdir ki, bir milleti ya özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır; ya da esaret ve sefalete terk eder” büyük lider Atatürk’ün inancına sahip olmak. Hadi başlayalım...