• $32,3403
  • 35,0562
  • 2322.26
  • 9079.97
15 Ocak 2017 Pazar 01:00 | Son Güncelleme:

Kısa Öykü: Şaşkın Sapık

Kısa Öykü: Şaşkın Sapık

RÜYA ERSİNA UYGUR

ersinaru@gmail.com

Karlar altındaki eski İstanbul siluetine bakarak camlı balkonumuzda oturuyorduk ki kapı zilinin ısrarlı çalışı pazar keyfimize son verdi.

-Nermin Hanım?

-Günaydın dedi alt kat komşum endişeli bir sesle. İçeri girebilir miyim?

O divana otururken odasına kaçmaya çalışan eşimi durdurdu.

-Özellikle de sizin yardımınıza ihtiyacım var!

Sonra da ağlamaya başladı.

-Artık dayanamıyorum! Sinirlerim öyle bozuk ki…

İkimiz de ev hali kılıklarımızla birer koltuğa iliştik.

- Bir sapık dedi, bir haftadır her gün, gece gündüz beni taciz ediyor!

-Ne istiyor? diye sordu eşim.

-Ah bir bilsem…

Yanında getirdiği tabletinin açılmasını beklerken akan gözyaşlarını mendiliyle sildi.

-Bütün ailemi araştırmış. Oğlumun muayenehanesinden tutun da eşimin yeğenlerinin doktora tezlerine kadar didik didik etmiş. “Bizimle sorununuz nedir?” diye soruyorum. “Sen iyi bilirsin” diyor. Tanrım ne korkunç…

Nermin Hanım’ın titreyen parmakları tuşların üzerinde zorlukla gezinerek şifreyi girdi.

Eşim ve ben onun iki yanında, ekrandan nasıl bir sapığın çıkacağını merakla bekliyorduk. E-posta kutusunu Mazhar Güden isminden yollanan mesajlar kaplamıştı ve beş tanesi hiç açılmadığı belli, koyu renkte duruyordu.

-Yine yollamış dedi dehşetle Nermin Hanım. Lütfen siz açar mısınız?

Eşim tableti önüne çekip ilkini açtı.

“Sen nasıl bir insansın” diyordu. “Bizim hayatımızı kararttın ve Moda’da, evinin balkonundan eski İstanbul manzarasına bakarak keyif çatmaya devam edebileceğini sanıyorsun, öyle mi? Avucunu yalarsın!”

Nermin Hanım’ın dizleri de titremeye başlamıştı.

-Biliyor, adresimi, bu apartmanı da biliyor!

Eşim bir sonraki mesajı açtı.

“Nermin Bağsever, benim kim olduğumu merak ediyorsan, durum senin için daha da kötü. Demek sadece benim ailemi dağıtmadın, başka yuvaları da söndürdün! Ben nasıl yıllardır günlerimi sana nefretimle doldurdumsa, sen de bundan sonra bana ne kötülük yaptığını düşünerek her saat acı çekeceksin. Bu, daha iyi günlerin !

Üçüncü mesaj açılınca Nermin Hanım’ın yüzü bembeyaz oldu.

“Torunun tam benim o zamanki yaşımda. Ben o yaşta babasız yaşamayı öğrendim. Zor oluyor ama inan alışılıyor.”

-Sapık diye bağırarak ayağa kalktı. Kim, kim bu sapık bir bilsem. Torunumdan ne istiyor? Hemen polise gidiyorum.

Nermin Hanım’ı zorlukla sakinleştirebildik.

-Bakın dedi eşim, önce bir soğukkanlı düşünelim.

Sapığın profilini çıkarabilmek için tüm mesajlarını okuduk. Birinde Nermin Hanım’ı 1984 baharında olanları hatırlamaya zorluyor, her seferinde araştırma merkezindeki görevinden hemen istifa etmesini istiyordu. “Yoksa” diyor ve mesajlarını üç noktayla bitiriyordu.

-Torununuz kaç yaşında? diye sordum.

-Dört yaşında dedi sesi titreyerek. Onun kılına dokunulursa…

-Sakin olalım dedi eşim. İlk bilgimiz bu şahsın 36 yaşında olduğu. Şimdi isminin gerçek olup olmadığını araştıralım.

Hayret gerçekti. Arama motorunda Mazhar Güden yazınca karşımıza Nükleer Araştırmalar Merkezinde çalışan bir mühendis çıkıyordu. Lise diplomasını aldığı yıla bakılırsa yaşı da tutuyordu.

-Nermin Hanım gerçekten Güden soyadı sizin için bir şey ifade etmiyor mu?

-Hayır dedi zavallı kadın, ağabeyime, yaşlı anneme de sordum, bu soyadlı kimseyi tanımıyoruz. Oğlumun arkadaşı da değil.

Burnunu sildi.

- Onun mühendis olduğunu bilmeden işyerimde bile araştırdım. Bu adda bir şahıs bize ne bir proje sunmuş ne de herhangi bir başvuruda bulunmuş.

Sapığın gerçek ismiyle ortaya çıkmış olması bizi biraz olsun rahatlatmıştı. İsmini veren kişinin fiziki kötülük yapma olasılığı azdı. Tacizlerine son verebilmek için önce Nermin Hanım’a olan nefretinin nedenini bulmamız gerekiyordu.

- “Demek sadece benim ailemi dağıtmadın, başka yuvaları da söndürdün” diyor ama diye itiraz etti Nermin Hanım, ben ne boşanma davalarına bakan bir hakimim, ne avukatım.

Sonra isyan halinde ekledi.

-İkimizin de ilk evliliği. Bizim yüzümüzden yuva yıkılmadı ki.

-Dört yaşında babasız kalmaktan bahsediyor diye araya girdi eşim, annesini tanıyor olabilir misiniz?

-Dört yaşındaki çocuğa nefreti yerleştiren annesi olmalı, değil mi? diye soruyu açtım ben de. Sizinle uğraşan bir çocukluk arkadaşınız var mıydı? Ya da liseden, fakülteden bir düşmanınız…

-Bilgim dahilinde yok dedi biraz düşündükten sonra. Ne kadın ne erkek…

-Siz farkında olmadan belki birisi sizin ulaştığınız yerlere varabilmek için ailesini dağıtmaktan çekinmedi.

Bunu söyledikten sonra “yok artık” dedim kendi kendime. Bir insanın başarısını kıskanan birinin çocuğunu 32 yıl boyunca nefret ortamında büyütmesi fikri inanılır görünmüyordu.

Bir mesaj daha düştüğünün sinyali gelince hemen baktık.

“Nermin Yener Bağsever! Ne o kara kara düşünmeye mi başladın? Ben sana yardım etmeye karar verdim. Böylece belki kötülük yaptıkların arasından benim ailemi hatırlarsın da hemen işinden istifa edersin. O zaman kim bilir belki seni Allaha havale ederim. İlk ipucu: Baban, Amasya Valisi Ahmet Yener, Özal’a yeni yalakalığa başlamış, henüz milletvekili olmamış iken…”

-Aa şaşkın bu! diye bağırdı Nermin Hanım. Şaşkın sapık. Benim babam vali değildi ki… Milletvekili hiç olmadı. Babam bir kere tarih profesörüydü!

Nermin Hanım gerçek hedefin kendisi olmayışından rahatlamıştı.  Bu beladan bir an önce kurtulabilmek için ona cevap yazmaya kalktı.

-Nefret dolu mesajların esas sahibi başka bir Nermin Yener olmalı diye hatırlattım.

Komşumuz durakladı.

-Acaba Nermin Yener’den bu denli nefret etmesinin nedeni neydi? diye sordu eşim.

-Polise suç duyurusunu birkaç saat erteleyebiliriz dedi Nermin Hanım. Önce Vali Ahmet Bey’in adaşım kızını bulalım.

Eşim de tabletini getirdi, iki koldan araştırmaya başladık. Çok geçmeden Vali Ahmet Yener’i bulduk. Aile tablosuna ulaşmak da zor olmadı. İki kızı vardı. Birinin adı Nermin…

-Adaşım Moda Kız Lisesi’nden mezun olmuş dedi Nermin Hanım. Benimle aynı yıllarda ama ben Üsküdar’danım, bu okuldan kimseyi tanımam.

-Sapığınızın babasının adını buldum galiba dedi eşim gözlerini kısmış ekrana bakarak. 1985 Yılında gazetelere ilan verilmiş.

Vefat ilanını sesli okudu.

“Ayşegül Güden’in sevgili eşi, Mazhar Güden’in babası Muzaffer Güden Almanya’nın Berlin ilinde vefat etmiş, naaşı 05/02/1985 tarihinde toprağa verilmek üzere İstanbul’a getirilmiştir. O ölmedi, daima kalplerimizde yaşayacaktır.

Muzaffer Güden adını arama motoruna yazınca birkaç siteye ulaştık.

-Bakın dedi Nermin Hanım, eski bir solcu, gazeteci, darbeden sonra yurtdışına kaçmış olmalı.

-Tam öyle değil dedi eşim. Yurtdışına 1984’ün sonunda çıkmış. Darbeden 4 yıl sonra…

-Ya adaşım, o da solcu muymuş?

-Evet solcuymuş, o da gazeteciymiş ve de iyi tirajlı bir gazetenin yazı işleri müdürü olmuş adaşınız, hem de sapığınızın babasının yerini alarak.

-Şimdi anlaşıldı dedim Mazhar’ın annesinin kini. Yıl kaç, yoksa 1984 mü?

-Evet dedi bana bakarak eşim. Tam o tarihte…

-Anlaşılan aranmıyormuş. Peki neden yurtdışına kaçmış?

Nevin Hanım heyecanla telefonuna sarıldı.

- Ulaş telefona çıkarsa, kısa zamanda her şeyi öğreniriz.

Ulaş sol kesimin tümünü tanırmış, solcu anne babası sayesinde inanılmaz bir arşive sahipmiş. Elinin altında 1970 ve 80 darbeleriyle ilgili gazetelerde çıkan haberlerin yanı sıra annesinin hiç aksatmadan tuttuğu günlüğüyle en küçük dedikoduya kadar her şeyi ortaya çıkarabilecek müthiş bir kaynakmış.

-Ulaş oğlum dedi Nermin Hanım, senin yardımına ihtiyacım var.

On beş dakika sonra Ulaş, Muzaffer Güden hakkında tüm bilgileri telefonda aktarıyordu.

Konuşma sonlanınca Nevin Hanım arkasına yaslandı.

-Güzel bir kahve içer miyiz? Lokum gibi haberlerim var size.

Kahvelerimizi yudumlarken anlatmaya başladı.

-Efendim Muzaffer Güden tanınmış bir solcu olarak uzun bir süre bu gazetenin yazı işleri müdürlüğünü sürdürmüş. Aslında çoktandır başarısız bulunuyormuş ama darbenin hemen ardından bir solcuyu görevinden uzaklaştırmayı göze alamamışlar. Seçimler de olup, Türkiye bir yıldır sivil başbakan Özal ile yönetilince  Muzaffer Güden’i işten çıkarıp adaşımı göreve getirmişler. Muzaffer Güden adaşımı vali babasının torpiliyle yerini kapmakla suçlamış. Çevresinden bu suçlamasına destek bulamayınca da Almanya’ya gitmiş. Orada siyasi sığınmacı olmuş ve vatandaşlıktan atılması söz konusu bile edilmezken kendisini vatansız gazeteci olarak tanıtmış ve Türkiye’ye karşı siyasi çalışmalarda bulunmuş.

-Peki ölümü?

-Kalp krizi dedi Nermin Hanım. Doktor raporu böyle. Almanya’da tek başına hızlı bir hayat sürmüş. 45 Yaşında, sabahlara kadar tartışmalar, gece hayatı, içki…

-Ayşegül Hanım oğluyla tek başına kalınca kocasına çok kızmış olmalı dedim. Yurtdışında sürdürdüğü sorumsuz hayatına da. Tüm nefretini yurtdışına gitmesine neden olduğunu düşündüğü adaşınıza yöneltmiş olabilir. Böylece kocasının anısını da temiz tutmuş oluyor. Babayı evinde kahramanlaştırmak için, çocukta nefreti gitgide büyütüyor.

-Esas sapık annesi! dedi Nermin Hanım.

Gazeteci Nermin Yener için yaptığımız araştırmada ise Oslo Büyükelçiliği’nde basın müşaviri olarak görev yaptığı izine vardık. O kadar medyatik olmaktan uzaktı ki Mazhar ve annesi onun izini kaybetmişler sonra araştırma merkezinde çalışan komşumuzu bulmuş, onu hedef alıp, nefretlerine kıskançlık katıp daha da büyütmüşlerdi.  

Taciz mesajlarından kabarık bir dosya oluşturduk ve suç duyurusunda bulunmak üzere öğleden sonraya randevulaştık.

Acele bir şeyler atıştırırken çocukluk arkadaşım Leyla aradı. Olup biteni anlattığımda Leyla atıldı.

-Bir daha söyle ismini, Moda Lisesi’nden Ayşegül mü dedin?

-Evet, yoksa tanıyor musun ?

-Tabii, hatta sen de tanıyorsun. Hani Moda’dan o güzel Handan’ın saçları yanmış, kızcağız kel kalmıştı. İşte bu Ayşegül’ün yüzündendi. Kıza doğum gününde içine saf sodyum doldurduğu Fransız marka bir bakım seti hediye etmişti. Sodyumun suyla karışınca yakıcı olduğunu kimya dersinde öğrenmiş. Sahi hatırlamadın mı, “Amacım sadece şaka yapmaktı” diye gazetelere çıkmıştı. Bir de çirkin bir şey…

-Emin misin o olduğuna?

-O, o dedi Leyla, aman sen yaklaşma yakınına, ne olur ne olmaz!

Polise suç duyurusunda bulunurken tacizcinin hedefinin başka bir Nermin Yener olduğunu belirttik.

Biz karakoldan çıkarken sapık ve annesi polis eşliğinde giriyordu.

-Neyse ne diyordu oğluna, isim yanlışlığının ne önemi var, Bu Nermin de o göreve kim bilir nasıl geldi…

GELECEK HAFTA

MEVSİMLİK KİŞİLİKLER

8 Ocak Kısa öykü: Kadının Böylesi

1 Ocak Kısa öykü: Maziye teessüf

25 Aralık Kısa öykü: Dün gece neredeydin?

18 Aralık Kısa öykü: Ölümüne fren

11 Aralık Kısa öykü: Geçmişe mesaj

4 Aralık Kısa öykü: Elma Dersem Çık 

27 Kasım Kısa öykü: Kör Olası Aşk

20 Kasım Kısa öykü: Yıllanan güzellik

13 Kasım:  Kısa öykü: Ömre bedel hata

06 Kasım Kısa öykü: Yukarı akıntı

30 Ekim Kısa öykü: Kayıp uçurtmalar

23 Ekim Kısa öykü: Dayının şeridi

 

Murat Kurum, BAYKAR'ı ziyaret etti: Türkiye'nin geleceğine olan inancım arttı
Murat Kurum, BAYKAR'ı ziyaret etti: Türkiye'nin geleceğine olan inancım arttı

Murat Kurum, BAYKAR'ı ziyaret etti: Türkiye'nin geleceğine olan inancım arttı

Vatandaş, 'Bize neyin sözünü verebilirsiniz?' diye sordu... İstanbul'a yeni metro müjdesi!
Vatandaş, 'Bize neyin sözünü verebilirsiniz?' diye sordu... İstanbul'a yeni metro müjdesi!

Vatandaş, 'Bize neyin sözünü verebilirsiniz?' diye sordu... İstanbul'a yeni metro müjdesi!

Deprem uzmanlarından korkutan İstanbul uyarısı! Riskli ilçeleri açıkladılar
Deprem uzmanlarından korkutan İstanbul uyarısı! Riskli ilçeleri açıkladılar

Deprem uzmanlarından korkutan İstanbul uyarısı! Riskli ilçeleri açıkladılar