• $32,3811
  • 35,0726
  • 2326.25
  • 9142.4
21 Mayıs 2017 Pazar 00:01 | Son Güncelleme:

Kısa Öykü: Ölümsüzlüğe doğru

Kısa Öykü: Ölümsüzlüğe doğru

RÜYA ERSİNA UYGUR

ersinaru@gmail.com

Kargoyla gelen paketi havaya kaldırıp balkonda oturan eşime neşeyle seslendim.

-Amerika’da bir dayım olabilir demiştim de inanmamıştın!

-Yoksa mirasa mı kondun?

O da koltuğundan fırlayıp salona geldi. Yemek masasının üstünde Amerika Birleşik Devletleri’nden gelen paketi itinayla açarken tahminlerde bulunuyorduk.

-Çelik kasa ! İçi yeşil dolar dolu…dedi alayla.

-Paketimi küçümseme, oradaki büyük kasanın şifreleri var içinde.

-Yani hazinemiz hâlâ ABD’de.

-Tabii, Özgürlük Heykelimiz bile onlarda.

Kutuyu açıp da itinayla sarılmış birinci obje Özgürlük Heykeli çıkınca birbirimize bakakaldık.

-Mustafa dayı yoksa ölmedi de ruhuyla mı geldi?

Obje New York’taki ünlü heykel gibi bakırdandı ama kadın meşaleyi sağ değil sol eliyle tutuyordu ve oraya dizayn edilen mum konma yeri heykele şamdan olma özelliği kazandırmıştı.

Bir adım geri çekilip hayranlıkla süzdüm.

-Kim yapmış bakalım dedi eşim heykeli yukarı kaldırarak.

-Mustafa dayı?

İnanılmazdı. Bir zamanlar Süveyş Kanalı’na konması planlanan ilk Özgürlük Heykeli model alınarak yapılmış bu sanat eserinin altında “Doğudan doğan özgürlük ateşi” yazılıydı ve Mustafa dayının imzası vardı.

Sıra büyük pakete gelmişti, açarken heyecandan parmaklarım titriyordu. Sanki ailemize ait bir sır ortalığa saçılacakmış gibi usulca ambalajından çıkardım. Büyük kutunun içinde New York’taki Özgürlük Heykeli’ndeki kadının sol elinin altında tutması gereken tablet, bir dizüstü bilgisayarı olarak karşımda duruyordu. Altında kilitli bir defter, yanında kapalı bir zarf…

Zarfın içinden vasiyeti ile defterin kilidini açacak anahtar çıktı.

Vasiyetinde Mustafa dayı küçük yeğeninin dünyada kendisini en iyi anlayan kişi olduğunu belirterek benden bahsediyor ve en kıymetli “şahsi” eşyası bu bilgisayarını bana bıraktığını noter önünde ilan ediyordu. Tek bir şartı vardı, e-postasını değiştirmeyecek, zaman zaman göz atarak, hatırlatılan işleri takip edecektim.

-Mustafa dayını en son ne zaman gördün?

-9 Yaşındaydım dedim. Burgaz adasına gitmiştik. Evleri kayalıkların tepesindeydi.

-Kiminle gittin o eve? Yalnız değildin herhalde.

-Hayır hayır, annem ve babamla birlikteydim. Hatta akrabalardan başkaları da vardı. Ben karısına bakıyordum kimseye göstermeden, gizlice. Tuhaf bakışları vardı. Heykeldeki kadını bence ona benzetmiş. O kadın sonra kendini kayalıklara attı.

-Öldü mü?

-Öldü…

-Neden intihar etti?

-Hiçbir bilgim yok. Ama herkesten uzak, tek başlarına yaşıyorlardı, her an beraber…

-O gün ne oldu, Mustafa dayının yıllar sonra seni mirasçı seçmesinin nedeni ne?

-Fikrim yok… dedim şaşkın.

-Sonra?

-Sonra… kalktık. Vapurda annem dayımın karısının sinirlerinin bozuk olduğunu söyledi.

Birden umutlandım.

-Belki de beni seçmesinin nedeni bilgisayardadır?

Hemen düğmesine bastım. Kullanıcı şifresi istiyordu. Şifre ise kilidini açtığım defterin en son sayfasındaydı. “0 Ölümsüz 0” yazdım.

-Açıldı diye bağırdım sevinçle.

İnternet bağlantısının da yapılmasıyla, bildirim sesleri art arda gelmeye başladı.

-Bakalım ne mesajı gelmiş diyerek heyecanlandım.

E-posta kutusunun kullanıcı ismi ve şifresi de yine defterin son sayfasında yazılıydı.

Açılmasını heyecanla bekledik. Gönderme kutusu ölümünden bir ay önce donmuştu. Ama gelen kutusuna bugün bile iki reklam düşmüştü.

Birincisi borsada broker idi. Referanslar veriyor, parasını en iyi değerlendirecek kişinin kendisi olduğuna inandırmaya çalışıyordu.

İkincisi “Paradise Home” Cennet Huzurevi’nden geliyordu. Bu yılın eğlencelerinden örnek çekici fotoğraflar sunarak, “Yeryüzünde cenneti yaşayın, ölümsüzleşen anlarınız olsun” sloganıyla tanıtım günlerine davet ediyordu.

-Cevap yazmalı dedim. Öldüğünü bilirlerse boş yere yollamazlar.

Son gönderdiği mail, hayret, kendineydi. Daha doğrusu bana, küçük yeğenine yazılmıştı.

Biraz hayal kırıklığına uğradım çünkü içinde duygusal tek bir satır yer almıyordu. Özetle, o yaşıyormuş gibi, gelen maillere gerekiyorsa cevap vermemi ama kesinlikle ölümünü bildirmememi rica ediyor hatta isteğini yerine getirecek tek şahsın ben olduğuma kanaat getirerek seçimini yaptığını hatırlatarak onun bu güvenini sarsmamamı neredeyse emrediyordu.

-Ama bu imkansız dedim, onun yerine cevap mı vereceğim?

Eşim beni sakinleştirmeye çalıştı.

-Bu bir oyun gibi sanırım dedi.

-Ama bak, bak…Bana nasıl da sorumluluk yüklüyor…

Mail’in devamında düşüncelerimi okumuş gibi, “Biliyorum bu büyük bir sorumluluk, hatta ‘Yarın ölürsem ne olacak?’ bile diyebilirsin. Bu konuyu da düşündüm” yazıyordu.

-Mustafa Dayım benim ölümümü bile düşünmüş dedim birden ürpererek.

“Sevgili küçük yeğenim, elbette sen de bir gün öleceksin” diye devam ediyordu. “Onun için senden isteğim şimdiden noterime sorumluluklarını devredeceğin güvendiğin bir gencin ismini bildirmen.”

-Hah diyerek güldüm, benim ölümümü düşünmesinin nedeni kendi ölümsüzlüğünü devam ettirecek birini garantilemek içinmiş.

“Bir ay süren var. Bunu yerine getirmezsen vasiyetimde de belirttiğim gibi ölümsüzlük halimle ilgili sigorta firması sana emanet etmiş olduğum bilgisayarı ve defteri teslim alıp noterimde ikinci varis olarak belirlediğim şahsa verecek.

-Ne bu şimdi? dedim sinirden kısılmış sesimle. Ölümsüzlük sigortası da ne?

-Üç adam bir araya gelip “sanal yaşatma” formülleri bulmuşlar herhalde dedi. Onlar da böyle hayatlarını kazanıyorlar...

-Nasıl dedim, Mustafa dayım bunlara yaşarken düzenli bir ölümsüzlük sigortası ödediği için, öldükten sonra onunla mı ilgileniyorlar?

-Öyle görünüyor, paketteki adrese bakalım.

Gönderen yerinde Mustafa dayının adının altında çok dikkatli bir gözün görebileceği küçüklükte “Immortality Club Assurance Ltd.” yazılıydı.

Sevincim hayal kırıklığına dönüşmüş, perişan halde kendimi balkona attım. Mustafa dayımın beni sanal ölümsüzlüğe ulaşmak için hatırlamış olmasına içerliyordum. Sakinleşmek için karşıdaki İstanbul siluetine, tarihi yarımadaya bakmaktan medet umdum.

Eşim “Karısının intiharından sonra kafasını ölümsüzlüğe takmıştır, bu kulüp de ona kanca atmıştır” diyor, “Söyleriz paketi geri alırlar” diye çözüm öneriyorsa da beni bir türlü teselli edemiyordu. Akşam yemeğinden sonra çocukluk arkadaşım Leyla’yı telefonla aradım.

-Desene Amerika’daki büyük dayının mirasından sana düşen bir bilgisayar, bir şamdan ve bir defter…

-Sen çok yaşa emi! dedim.

Ben pakete ailemin geçmişinden gelen bir sır gibi değerler yükler, bu en değerli şahsi eşyasını teslim etmek için büyük dayım beni seçmiş diye önce gurur duyup hayal kırıklığı yaşarken, onun mirasının maddi değerini hiç düşünmemiş, varisi olabileceğim aklıma bile gelmemişti.

Kuzenim Suat’ın evini aradım. Eşi Candan çıktı telefona.

-Sana da mı geldi bir paket? diye doğrudan sordu.

Akşam geç saatlere kadar telefon trafiği sürdü.

Meğer Suat’ın da, diğer 4 kuzenimin de eş zamanlı eline geçen büyük dayı mirası tıpatıp aynıymış. Gönderen de aynı adres, Ölümsüzler Kulübü !

Candan da ertesi günkü telefonlaşmamızda sorguluyordu. Mustafa dayı eşinin o korkunç ölümünden sonra evini, arsalarını satıp Amerika’ya göç etmiş, New Rochelle’de güzel bir ev alıp New York’a yerleşmişti. Peki o eve ne olmuştu?

-O ev de, heykel atölyesi de 10 yıl önce bu kulübe bağışlanmış dedi Candan isyanla.

Bilet almışlar, hafta sonu ABD’ye uçuyorlarmış. Orada bir avukat tutup, Ölümsüzler Kulübü’nün dolandırıcılığını ortaya çıkaracaklarmış.

Suat ile Candan Amerika’dan eli boş döndüler. Bağış sırasında Mustafa dayının bilincinin yerinde olduğu iki uzman doktorun raporuyla garantiye alınmış. Ama “Immortality Club Assurance Ltd.” adlı şirket ülkedeki bazı dini grupların şikayetiyle ölüm ötesini sigortalamanın halkı yanıltma ve kandırma amaçlı olduğu nedeniyle kapatılmış.

Aradan aylar geçmiş Amerika’dan gönderilen paket de sandık odamızda unutulmuştu. Bir akşam Güzel Sanatlar Akademisi Heykel Bölümü Başkanı dostumuzu davet etmiştik. Eşim hatırlattı, Mustafa dayının Özgürlük Heykeli şamdanını masanın ortasına yerleştirdim. Öyle güzel duruyordu ki mum koymaya kıyamadım.

Misafirlerimizi beklerken merak ettim, bilgisayarını yeniden açtım. Bildirim seslerine bakılırsa hâlâ reklamlar geliyordu. Başka bir ses araya girdi, ısrarlıydı, anlaşılan müdahale edilmedikçe susmayacaktı.

Mesaj kutusunu açtım, saat 21’de briç kulübünde dördüncü kişi olarak bekleniyordu.

Outlook ajandasında başka ne gibi hatırlatmalar olduğunu merak ettim. Ajanda günlük aktivitelerini düzenliyor, haftalık randevularını hatırlatıyor, yıllık olarak da doğum günü ve kutlanacak önemli günleri bildirmeye devam ediyordu. Mustafa dayı bugüne kadar sanal olarak ölmemişti.

Yemekte olağanüstü bir olay oldu, profesör davetlimiz gözünü heykelden ayıramadı.

-Müzemizde bir süreliğine sergilenmesine izin verir misiniz? diye sordu ayrılırken.

Bir hafta sonra da profesörün asistanı yanında bir müze yetkilisiyle evimize gelip, gerekli formaliteler sonrasında heykeli teslim alıp, korumalı kutuyla götürdüler.

Sergide ister istemez Mustafa dayının ölüm tarihi de küçük heykelinin altındaki plakette yer almıştı.

Eserinin sergilenmesi sayesinde internetin arama motorlarında biyografisi bulunan ve çok tıklanan ünlü bir sanatçı haline gelmişti. Artık hep müzede kalan eseri onu hayal edemediği ölümsüzlüğe kavuşturmuştu. Umarım büyük dayım ölüm tarihini bildirdiğim için beni affederdi…

GELECEK HAFTA

ADAM GİBİ ADAM

14 Mayıs Kısa öykü: Light anne sütü

7 Mayıs Kısa öykü: Güzel koleksiyoncu

30 Nisan Kısa öykü: Taşeron evlat

23 Nisan Kısa öykü: Bahtsız Bahri

16 Nisan Kısa öykü: Yarınsız hayatlar

9 Nisan Kısa öykü: Şeytan kadınlar

2 Nisan Kısa öykü: İçimizdeki Tankut

26 Mart Kısa öykü: Evimdeki kara büyü

19 Mart Kısa öykü: Yoksa kardeşim misin?

12 Mart Kısa öykü: Siyah beyaz hayaller

5 Mart Kısa öykü: Bunlar da çok güzel

26 Şubat Kısa öykü: Benim de canım var

19 Şubat Kısa öykü: Bizimkisi asrın aşkı

12 Şubat Kısa öykü: Aşk fırsatları sever

5 Şubat Kısa öykü: Yaşlı ergenler

28 Ocak Kısa öykü: Gölgemin korkusu

22 Ocak Kısa öykü: Mevsimlik Kişilikler

15 Ocak Kısa öykü: Şaşkın Sapık

8 Ocak Kısa öykü: Kadının Böylesi

1 Ocak Kısa öykü: Maziye teessüf

25 Aralık Kısa öykü: Dün gece neredeydin?

18 Aralık Kısa öykü: Ölümüne fren

11 Aralık Kısa öykü: Geçmişe mesaj

4 Aralık Kısa öykü: Elma Dersem Çık

27 Kasım Kısa öykü: Kör Olası Aşk

20 Kasım Kısa öykü: Yıllanan güzellik

13 Kasım: Kısa öykü: Ömre bedel hata

06 Kasım Kısa öykü: Yukarı akıntı

30 Ekim Kısa öykü: Kayıp uçurtmalar

23 Ekim Kısa öykü: Dayının şeridi

Dış ticaret açığı yüzde 44,2 azaldı
Dış ticaret açığı yüzde 44,2 azaldı

Dış ticaret açığı yüzde 44,2 azaldı

Emeklilere indirimli bilet müjdesi!
Emeklilere indirimli bilet müjdesi!

Emeklilere indirimli bilet müjdesi!

Tam 1,5 milyar... Dış kaynak akışı bu yıl da hız kesmedi
Tam 1,5 milyar... Dış kaynak akışı bu yıl da hız kesmedi

Tam 1,5 milyar... Dış kaynak akışı bu yıl da hız kesmedi