• $32,3354
  • 35,0543
  • 2281.24
  • 8992.17
24 Nisan 2016 Pazar 01:00 | Son Güncelleme:

Kısa öykü: İnternet kadınları

Kısa öykü: İnternet kadınları

RÜYA ERSİNA UYGUR
ersinaru@gmail.com

Moda sahil yolunda yaza formda girmek için sözleşmişler gibi, eşofmanlı, şortlu, pantolonlu kadınlar, saçları, atkuyrukları sağa sola sallanarak, bir uğultu eşliğinde, aynı ritimle koşuyorlardı.

Balkonumdan aşağıdaki kalabalığa bakarken, tanıdık bir simaya takıldım. Giriş katına yeni taşınmış çiftin erkeği, başı önde ilerliyordu. Garip bir adamdı Hüseyin Bey. Apartmanın dış kapısında karşılaşmış, yüzünün kıpkırmızı oluşuna şaşırmış, bir orta yaş erkeğinin yeni yetme gibi utangaç selam vermesini yadırgamıştım. Şimdi de kadınlardan korunmak ister gibi sıkıca vücuduna yapıştırdığı kolları, dimdik omuzlarıyla kurulmuş bir robot gibi küçük adımlarla, koşan kitleye karşı ters yönde, hızlı hızlı yürüyüşü dikkat çekiciydi.

-Yeni komşumuz iyi eğitilmiş bir koca dedim. Kesinlikle kadınlara bakmıyor!

-Sabah sabah dedi kocam gülerek…

Ardından da kapıya bırakılmış gazeteleri almış gelirken seslendi.

-Güzele bakmak sevaptır.

-Ne güzeli dedim gazetelerden birine gözüm takılarak. Geçirdikleri estetik ameliyatlardan şişme bebek gibiler…

Birinci sayfası filanca mankenin yarı çıplak fotoğrafıyla kaplanmış gazeteye bir fiske vurarak devam ettim.

- Neredeyse kahvaltı tabaklarımıza da ayaklarını sokacaklar!

Hızımı alamadan devam ettim.

-Üstelik estetik bir yanı da yok, yazılı, görsel basında, panolu reklamlarda, hele de internette doğrudan et sunuyorlar, kol, but, göğüs, kaburga…

-Et dedin de yine biri Karındeşen Jack’ın kimliğini bulduğunu iddia etmiş.

-Kimmiş?

-Montpelierli, Fransız bir akademisyen. Ona göre Karındeşen Jack ne ahlaksız bir aristokrat, ne de sapık bir polismiş. Sadece Londra’nın fakir semtlerinin ürünüymüş. Kadınları süt veren inekler ya da mezbahada et parçaları gibi gören aç biri.

-Ne yani, yemek için mi parçalamış hayat kadınlarını? Karınlarını deşip, iç organlarını bunun için mi çıkarmış?

-Eee 19’uncu yüzyıl sonları, İngiltere sanayi devrimini yapmış… Düşün bir kere, çocuklar fabrikalarda çalıştırılmak üzere sokağa atılıyorlar. Kadınlar kaldırımlara düşmüş, yoksulluk diz boyu... Jack bu duruma tepkili. Yani bu da bir fikir…

Zil çaldı, kapıcı giriş katı kiracılarının kokteylini hatırlatıyordu, “güle güle oturun”a gidecek miydik?

Doğrusu tamamen aklımdan çıkmıştı.

-Memnuniyetle dedim, adımızın yanına işaret koyarken.

Kapı kapandı, telefon çaldı. Çocukluk arkadaşım Leyla neşeli sesiyle internete girip girmediğimi soruyordu.

-Ne var? dedim, pazar günü keyfimi yakalarım umuduyla.

-Biri dedi gülerek, senin internet kadınlarını haklıyor!

İnternet kadınları, en ciddi sitelere bile kolunu, bacağını, dudağını uzatarak reklamını yapan kadınlara taktığımız addı. Sokak kadınlarına o semtlere uğramayanlar rastlamaz, varlıklarından bile haberdar olmazlardı. Ama internet kadınlarından kaçmak o kadar kolay değildi. Okumak istediğiniz bir makalenin yanında, okul arkadaşlarınızla iletişim kurduğunuz grup sitesinin hemen sağında ipince topuklu pabuçlarıyla beliriveriyorlardı. Gerçi son zamanlarda bazı yasaklamalarla sitelerde toplanmışlar, ya da gazetelerin okuyucu çekmek için “gel gel haberleri” oluvermişlerdi.

-Nasıl haklıyor? diye sordum neşesini yakalamaya çalışarak.

-Gir görürsün dedi. Kadınların vücutlarına etiket koyuyor. Sağlığa zararlı madde diye. Ya da kilosu 15’e... Ucuz et… Çok komik.

Tabletimde rastgele bir siteye girince kanım dondu sanki.

-Ama Leyla dedim, adam hackerlemekle kalmıyor, kırmızı boya akıtmış iki bacak arasından.

Leyla hangi siteye baktığımı sordu. Onun gördüğü sadece bu reklamlardaki kadınların etiketlenmesiydi. Bir başkası girmiş, demek kana boyamıştı.

-Bu, çok korkunç dedi, kekeleyerek. Böyle şaka yapılmaz.

-Bak şu arkadaşlık sitelerine, oradaki görüntü daha feci.

Birinde güzel Asyalı kadın reklamında kadının bir göğsü parçalanmış, altındakinde “beni ara” çağrısı yapan Ukraynalı kadının kalçasından parça koparılmış, diğerinde “sabaha kadar uyanığım, canlı görüş benimle” diyen siyah Afrikalı kadının dudağındaki rujun kırmızısı göbeğine kadar indirilip, delikten kan fışkırtılmış…

Dehşet içinde telefonu kapattık. Eşim internet kadınlarının hackerlenişlerini inceledikten sonra “post modern Karındeşen Jack” dedi. “Sanalından!”

-Hiçbir şey sanal kalmaz dedim kendimden çıkan sese şaşırarak.

Saat beşte elimizde koyu mor laleler yeni komşularımızın zilini çalarken hâlâ sanal cinayetlerin etkisindeydim. Salondan birbirine karışmış neşeli sesler, kahkahalar yükseliyordu. Karı koca bizi içeri alıp iki yanımıza çekilince duvardaki Andy Warhol’ün ünlü posteri ortaya çıkıverdi. Leylak, mavi, yeşil renkli tekeç ayakkabılar… Başım döner gibi oldu. Evin hanımı, laleleri konsola bırakıp kolumu tuttu.

- İyi misiniz?

- Elmas tozlu ayakkabılar… Artık Sindirella masalları geride kaldı dedim konuşmuş olmak için. Sadece bir ayağa uyan tek bir ayakkabı yok!

-Hepimiz bir makine ürünüyüz diye cevapladı mekanik sesiyle Hüseyin Bey. Bir sürü Sindirella, bir sürü prens var. Aynı tornadan çıkmış gibi, yığın halinde…

Elimize kadehler tutuşturulurken yandaki gruptan büyük şehirlerin gitgide birbirine benzediği üzerine konuşmalar duyuluyor, arkamızda aynı bluzu giymiş iki kapı komşumuzun “yine pişti olduk” bağırışları ardından zoraki kahkahaları yükseliyor, biraz ötede borsaların birbirinden etkilenmiş kapanış rakamları tartışılıyordu.

-Evet, New York’tan temelli döndük diye cevapladı Hüseyin Bey eşimin sorusunu. Cazibe merkezi artık İstanbul.

-Columbia Üniversitesi’nde profesörsünüz değil mi? diye sordum aniden. Burada mı ders vereceksiniz?

-Hayır, hayır dedi gözlerini çevrede kaydırarak. Artık insan yığınlarından kurtulmak istiyorum. Neredeyse içimdeler.

-Hangi daldı? diye sordum uzatılan tepsiden bir cips alarak.

-Elektronik mühendislik, informatik ve yeni teknolojiler…

-Bugün bir arkadaşım haber verdi diye söze girdim, internette bir seri katil dolaşıyormuş.

Hüseyin Bey abartılı bir hayret göstererek bağırdı.

-Seri katil mi?

Birden sesler kesilmiş, başlar bize dönüvermişti.

-Evet dedim, internet kadınlarını hackerliyor, sohbet reklamlarındaki kadın fotoğraflarına kan katıyor.

Hüseyin Bey içten bir kahkaha attı.

Salonda gruplaşmalar sona ermiş, herkes New York’tan gelen profesörün söyleyeceklerine odaklanmıştı.

Kadehinden bir yudum alarak teatral bir tavırla kolunu açtı.

-Başka ne bekleniyordu ki?

Kürsüde ders verir gibiydi.

-Evler, şehirler, ülkeler tek tip, insanlar da öyle… Üstelik kategorilere sokulmuşuz. Profesör yığını, öğrenci yığını diye. Süper marketlerdeki reyonlar var ya oralardaki ürünler gibiyiz. Hem tüketiliyoruz hem de toptan tüketici yığını, tüketiciyiz. Bizleri hamur gibi şekillendiriyor, istek uyandırıyor, gözümüze sokuyor, sonra da ne yapıp edip tükettiriyorlar.

Biran yüz hatları gerildi.

- İnternet kadınları zaaflarımızı azdırmak, kontrol edilemez hale getirmek için…

Bakışlarımız karşılaştı. Onda acımasızlık vardı, bende dehşet ifadesi olmalıydı. Cümlesini yarıda kesti.

Eşi bir Flamenko müziği koymuş, gülümseyerek yaklaştı.

-New York seri katille dolu dedi.

-Seri katil 1960’dan beri Batı toplumunun baskın kültür sembolü diye atıldı üç numaralı dairede oturan sosyolog hanım.

-Karındeşen Jack yok artık dedi Hüseyin Bey. Günümüzün post modern kişiliğinden bahsediyoruz, çok farklı. Hayata anlam katan seri katilden!

Protesto sesleri yükseldi kalabalıktan. Yedi numaralı daire komşumuz mimar Semih Bey abartılı bir ses tonuyla ilk itirazı yaptı:

-İnternette kadınları katletmek bir korkağın işi olmalı. Nasılsa katilliğiniz bile sanal. Hayata anlam kazandırmak ne de kolaymış!

Kalabalıktan onay sesleri yükseldi. Sanal alandaki seri katili beğenmiyor, sanki gerçekten cinayet işlemesini istiyorlardı.

On numaradan spor salonu sahibi komşumuz Ajda Hanım konuyu kişiselleştirdi.

-Bir şey değil, internet kadınları dediğiniz sanal hayat kadınlarıyla spor salonu reklam mankenlerimiz karıştırılacak ve korkarım yakında onlar da kana bulanacak.

Sahilde koşan kadın topluluğu geldi gözümün önüne. Bir seri katilin onları teker teker hedef seçmesi...

-İşte diyerek herkesi susturdu Hüseyin Bey.

Düşüncemi okumuş gibi devam etti.

-İnternet kadınlarını hackerleyen sanal seri katil, sokaktaki kadınlarımızı koruyor. Çünkü sistem sokakta koşan kadınları bile seks objesi haline getiriyor. Sanalı gösterip, yoldakini tüketin diyor.

Tartışma rahatsız edici hal almıştı. Yan komşumuz Canan Hanım teknik bir soruyla konuyu değiştirdi.

-Hocam, hackerlemek nasıl mümkün oluyor?

Biz ayrılırken, Hüseyin Bey gururla yeni teknolojilerle ilgili bilgiler veriyordu.

Asansörde eşime sordum.

-Nasıl buldun Hüseyin beyi?

-Renkli bir kişilik dedi. Hiç öyle karısı tarafından eğitilmiş birine benzemiyor.

Eve girince huzursuz hareketlerle ayakkabılarımı çıkarttım. Hüseyin Bey’in “hepimiz makine ürünüyüz” deyişi aklıma geldi. Kapıyı arkadan kilitledim.

-Saçmalama dedi eşim, herhalde onun seri katil olabileceğini düşünmüyorsun?

Akşam yemeğimizi hazırlarken hackerlenen internet kadınları birer birer gözümün önünden geçiyordu. Sosyolog komşumla bir ara yanyana gelmiş, aynı konuya devam etmiştik. O günümüzdeki seri katilin öldürdükçe, içindeki insan yığınından kurtulup kişiliğini ortaya çıkardığını söylemişti. Her cinayetinde yığın içinde kaybolmaktan biraz daha kurtulmuş hissettiğini, biraz daha özgürleştiğini… Ne demeye geliyordu bu? Hüseyin Bey de içindeki insan yığınından bahsetmemiş miydi? Onlardan kurtulmak için New York’u terk ettiğini…

-Hüseyin Bey tarife uyuyor.

-Seri katile mi? diye alayla sordu eşim. Adam star, apartmanın en renkli kişisi olmayı beceriverdi, hepsi bu.

- Ben seri katilden bahsedince nasıl kahkahalar atıyordu. Bence narsist bir star gösterisi değil, internet kadınlarını hackerlediğinin duyurulması kokteyliydi, anlasana!

Gece kâbuslar gördüm. Hüseyin Bey evimize girmiş, kocamı öldürüyor, ardından bana defalarca bıçak saplarken “sizlerden kurtulmak istiyorum, çıkın hayatımdan” diyordu. “Hepiniz rantiyesiniz” diye bağırıyor, sonra eşimin cesedini gösterip “misyonumu tamamladım” diye gülüyordu.

Ertesi gün dış kapıda burun buruna geldik. Profesör geri çekilip kibarca selam verdi. Hakkındaki düşüncelerimden utandım.

Bir ay kadar geçmiş, tam internet kadınlarının hackerlanmasını unutmuştum ki bir öğlen vakti “Aç kapıyı! Polis!” bağırışları ve kapıların tekmelenmesiyle neye uğradığımızı bilemedik. Polis apartmanımızda operasyon yapıyordu.

Kapıcımız Nurgül’den aldık haberi. Kar maskeli polisler Hüseyin Beylerin evini didik didik aramışlar, sonra da onu bilgisayarlarıyla birlikte götürmüşler. Kapı önüne konulmuş boş içki şişelerine hayretlerini belirtmeden edememişler. “Daeş veya El-Kaida sanırken alkolik çıktı” demişler.

Terörle mücadele ekipleri Hüseyin Bey internet kadınlarını hackerlediği için gelmemişler. Son olarak çokuluslu bankaların sitelerini birer birer hackerleyip New York’taki ikiz kulelerin yıkılış fotoğrafını koymuş. İmzasını da «tüketici değil, insan» olarak atmış.

Bunları televizyondan öğreniyorduk. Bursla gittiği Columbia Üniversitesi’ni dereceyle bitirip profesörlüğe kadar yükselen kariyerinden övgüyle bahsediliyor ardından komşumuz sosyolog hanım ekranlarda beliriyor, Hüseyin Bey’in tüm başarılarına rağmen kültür şokuna uğrayıp kişiliğini geliştiremediğini belirterek sanal terörizme başvurma nedenlerini açıklıyordu.

Hüseyin Bey’in internet kadınlarını hackerlediği de ortaya çıkınca banka siteleri ikinci plana düşmüştü. Tüm kanallar flaş haber geçiyordu. Seri katil profesör internet kadınlarını nasıl kana boyamıştı? İnternet kadınlarının fotoğrafları bazı kanallarda hackerlenmiş halleriyle boy boy yayınlanıyor, medyanın tanınmış simaları, seksologlar, kriminologlar analizler yapıyor, avukatlar sanal suçun cezası üzerinde tartışıyorlardı. Arşivden tarihteki seri katiller üzerine dokümanterler çıkarılıp yayına konuluyor, haber tekrarlanarak ünlü seri katillere o da ekleniyordu.

-Hüseyin Bey tüketici kategorisinden kurtulmaya çalışırken, kendi eylemiyle kendi boynuna seri katil etiketini asmış oldu dedim.

-Hackerleyerek internet kadınlarının reklamını yapmış olması da cabası diye ekledi eşim.

Hüseyin Bey ekranda polisler eşliğinde götürülürken etrafına deli gözlerle bakıyordu.

GELECEK HAFTA

LIGHT EVLİLİKLER

17 Nisan kısa öykü: Dedemin nişanlısı

03 Nisan kısa öykü: Dakika hırsızı

27 Mart kısa öykü: Sıradan Seyfi

06 Mart kısa öykü: Işıklar kararınca

13 Şubat kısa öykü: Kırık testi

Deprem uzmanlarından korkutan İstanbul uyarısı! Riskli ilçeleri açıkladılar
Deprem uzmanlarından korkutan İstanbul uyarısı! Riskli ilçeleri açıkladılar

Deprem uzmanlarından korkutan İstanbul uyarısı! Riskli ilçeleri açıkladılar

Çin, 'Türkiye rekor kırdı' diyerek duyurdu! 'NATO ülkelerinden Ortadoğu'ya kadar...'
Çin, 'Türkiye rekor kırdı' diyerek duyurdu! 'NATO ülkelerinden Ortadoğu'ya kadar...'

Çin, 'Türkiye rekor kırdı' diyerek duyurdu! 'NATO ülkelerinden Ortadoğu'ya kadar...'

Türkiye'den Gazze'ye yardım eli: Bugün yola çıkacak
Türkiye'den Gazze'ye yardım eli: Bugün yola çıkacak

Türkiye'den Gazze'ye yardım eli: Bugün yola çıkacak