• $32,4047
  • 35,0128
  • 2326.13
  • 9079.97
19 Nisan 2015 Pazar 02:00 | Son Güncelleme:

Grup olarak “Asabiyiz”

Grup olarak “Asabiyiz”

Müzisyen, oyuncu, en şahane müzik programlarının sunucusu Fuat Güner’le buluştuk. 1 Mayıs’ta vizyona girecek “Tehlikeyle Flört” filminde bankası soyulan zengin bir iş adamını oynayan çok yönlü sanatçıyla yeni filmini, annesini, babasını, müzik hayatında yakaladığı başarısını özel hayatında da yakalayıp yakalamadığını konuştuk.

Sibel Ateş Yengin
sibel.ates@aksam.com.tr

“Tehlikeyle Flört” nasıl bir film?

Komedi-macera. Genç bir grup var, albüm yapmak istiyorlar ama paraları yok. Çaresiz kalıyorlar, banka soymaya karar veriyorlar. Ve o banka benim bankam (kahkahalar). Sonra işler karışıyor. Sürükleyici ve eğlenceli bir film oldu. Çıkış noktası da gerçeğin ta kendisi. Gerçekten albüm yapmak zordur. Size yatırım yapacak yapımcı bulamazsınız. Kapı kapı dolaşırsınız. Kendi kaynağınızı kendiniz yaratırsınız, yine de albümünüzü piyasaya çıkaracak yapımcı bulamazsınız. Yani filmde Flört'ün yaşadığı çaresizlik, normalde pek çok kişinin yaşadığı bir şey. Bakmayın olaylar filmde sonra sarpa sarıyor.

Siz nasıl bir bankacıyı oynuyorsunuz?

Banka sahibi zengin bir iş adamı. Parasının kaynağı çok net değil. Pek çok kirli ilişki içinde... Başına bu olay gelince çıldırıyor.

Siz müziğiniz için nasıl tehlikeleri göze alırdınız?

Banka soymazdım tabii (kahkahalar). Tehlike demeyelim ama her türlü sıkıntıyı göze alırdım. Öyle de olmalı. Benim için müzik adına, bir başkası için başka bir şey adına, fark etmez ama herkes istediği şey için sıkıntıyı göze almalı. Emek, sabır, ısrar olmadan olmuyor. Bu arada sabah ameliyat olup akşama sahneye çıkmışlığım vardır, bu da bir nevi tehlike göze almak değildir de nedir.

Siz de filmdeki karakterler gibi birtakım aşağılanmalara, zorluklara maruz kalmış mıydınız? Bunları yaşaması olası genç müzisyenlere ne önerirsiniz?

Biz imkânsızlıklar zamanında müzik yapmaya başladık. Gitar teli yok, amfi yok, kayıt yapmak zor... Aşağılanmadık ama bizi anlamadı yapımcılar. "Siz aynı sesten bile söyleyemiyorsunuz" dediler (gülüyor). Şimdi gençler imkânlar açısından daha şanslı. Ama diğer yandan çok insan ve çok talep var, dolayısıyla fark edilmek zor, ortaya çıkmak zor. Ortaya farklı, özgün işler koymaları lazım. Özgün derken tabii ki toplumun genel beğenisinden uzak, uçuk şeyleri kastetmiyorum. Yapılanın tekrarı, yapılanın kopyası işler yapmasınlar. Eğitim alsınlar, bilgisiz fikir olmaz, kaliteden taviz vermesinler, sabretsinler, azmetsinler, uğraşsınlar, çok çalışsınlar. Ama bu işlerin yine de garantisi yoktur, o yüzden bir yandan da hayatlarını sağlama alsınlar.

MUTLU OLMAK İÇİN NEDEN ÇOK

“Röportajlarından anlaşıldığı kadarıyla asabidir deniyor” sizin için. Siz de bu söylenenlere katılıyor musunuz? Sizi en çok ne sinirlendiriyor?

Biz “Mazeretim Var Asabiyim Ben” diye albüm yaptık. Grup olarak asabiyizdir biz (gülüyor). Arnavut’um ve Koç burcuyum. Hemen sinirlenirim ama sinirim hemen geçer. Haksızlıklara ve adaletsizliklere tepki vermeden edemiyorum, politik olamıyorum. Yapı meselesi bu (gülüyor).

Peki, ne olursa mutlu olursunuz?

Mutlu olmak için çok neden var. Ama mutluluk anlık bir şey. Sürekli mutlu olunamıyor. Bir güzel şarkı, bir güzel film, bir güzel muhabbet, bir güzel hava hepsi beni mutlu eder. Her şeyden önce sağlıklıysak, bu yeter...

Sınıfta kalınca anneniz gitarınızın tellerini koparmış. Siz de bir söyleşide “Annemde Alman kanı vardı, sertti biraz” demişsiniz. O sertliğin, disiplinin bugün işe yaradığını düşünüyor musunuz? Başka hangi konularda disiplin uygulardı?

Annemin annesi Alman, babası Erzurumlu. Sert kökler yani. Ona rağmen bana aşırı bir disiplin uyguladığını söyleyemem. Annem beni öylesine severdi ki, suratıma bakıp sevgisinden ağlardı. Ama ben sınıfta kalınca tepki gösterdi tabii. Huzurlu bir aileydik. Ben asıl disiplini St.Joseph'ten aldım.

KADINLARA DAİR ÖĞÜT MÜ? 

Anneniz hayata ya da kadınlara dair ne öğütlerdi?

Doğru, dürüst, ahlaklı, iyi kalpli olmama dair öğütler vermiştir. Ama kadınlara dair herhangi bir öğüdünü hatırlamıyorum (gülüyor).

Bugüne kadar anneniz de dâhil hayatınıza giren kadınlardan ne öğrendiğinizi sorsam…

Onların içgüdülerinin yanında, bizim solda sıfır olduğumuzu öğrendim (gülüyor). Hisleri kuvvetli, detaycılar, öngörüleri yüksek. Biz daha dan dun gidiyoruz. Kesinlikle söz dinlememiz gerekiyor. Ne kadar fazla kadın iş hayatında olursa, yönetimde ne kadar fazla kadın olursa o kadar düzgün olur her şey...

Peki, babanıza dair ne anlatırsınız?

Babam dünya birincisi olmuş, başarılı bir fotoğraf sanatçısıydı. Son derece çalışkan, son derece vatanperver bir adamdı. Lakabı "şık Sami"ydi. Annemi akordeon çalarak tavlamış (kahkahalar). Müzikle uğraşmam konusunda beni çok destekledi. Grupça çalışabilmemiz için bize müştemilat tuttu ve yandaki bakkalda hesap açtı prova aralarında aç kalmayalım diye. Ama Eurovision'da bizi Diday Diday’la görene kadar da pek inanmadı. O gün "Ben anlamıyorum ama herhalde sizde bir şey var" demişti. İkisini de erken yaşta kaybetmenin acısı hep içimdedir.

KISA İLİŞKİLER SEVMEM

Öyleyse konuyu değiştirelim. Bugünden “Ele Güne Karşı Yapayalnız”ın çıktığı ilk günlere bakınca ne görüyorsunuz?

Büyük bir sabır görüyorum. 15 yıllık bir emek... 3 ses söylediğimiz için plak şirketleri bize "Siz Amerika'ya gidin" diyordu. Az uğraşmadık. Ama sonra büyük bir başarı elde ettik. 26 hafta 1 numara kaldık. Zaten bestelerimiz ve sözlerimizle doğru bir iş yaptığımızdan, doğru yolda olduğumuzdan emindik. Halkımızın bizi seveceğine inanıyorduk. Öyle de oldu.

Müzik kariyerinizde büyük bir başarı elde ettiniz. Peki, özel hayatınızda da bu başarıyı yakalayabildiniz mi? Nasıl bir hayatınız var?

Aktif hayat severim. Oturmayı, vakit öldürmeyi sevmem. Çok spor yaptım. Oradan oraya koşturdum. Hâlâ da öyle... Aynı anda birkaç iş yürütüyorum. Konserler hem MFÖ hem solo olarak devam ediyor, televizyon programı çekimleri için sürekli yurtdışına gidiyorum. Koşturmacamla mutluyum. Özel hayatın ilişki boyutuna gelince... Kısa ilişkiler sevmem, uzun ilişki adamıyımdır. İlişkilerde herkesin hataları oluyor. Elbette benim de oldu. Ama onlar bende kalmalı.  Sonuçta mutluyum, demek ki başarılı olmuşum, bunu bilin yeter (kahkahalar).

Fotoğraf çekmeye de meraklıymışsınız. En çok neleri ya da nasıl yüzleri fotoğraflamayı seviyorsunuz?

İyi fotoğraf nedir ve nasıl çekilir iyi bilirim, çünkü babama çok asistanlık yaptım. Ama fotoğraf çekme meraklısı değilim (gülüyor).

AYSEL’İN EŞİ BENZERİ YOKTUR

Aysel Gürel size 150 şiir bırakmış. Ne yaptınız?

Evet bıraktı. Yaklaşık 100 tanesini Mehtap'a iade ettim. Başka besteciler de Aysel'in sözlerinden istifade etsin... Kalan 50 bende duruyor. Bunların 15'i benim için çok özel, çok kıymetli, çünkü Aysel onları adıma özel imzalayarak bıraktı. Zamanı gelince besteleyeceğim.

Nasıl bir dostluk vardı aranızda?

Birbirimizi çok severdik. Çok anlaşırdık, çok gülerdik. Kendisiyle çok barışık, açık sözlü bir insandı, her şeyiyle sıra dışı bir kadındı. Aysel'in eşi benzeri yoktur. Bir söz yazdığında beni arar "Atla gel, güzel bir şey yazdım" derdi.

HAYATIMIN EN PRESTİJLİ İŞİ

Yeni başlayan televizyon programınızdan bahseder misiniz? Farklı ve iddialı bir proje...

Evet öyle. Türk meslektaşlarımı ağırladığım, birlikte müzik yaptığımız televizyon ve radyo programlarını uzun yıllar yaptım. Sonra “Niye daha fazlası olmasın?” dedik. “Neden dünyaca ünlü şarkıcıları, müzisyenleri ağırladığımız bir program yapmayalım?” Hatta sadece şarkıcılar, müzisyenler değil, müzikle ilişkisi olan oyuncular, sporcular, devlet ve iş adamları... Müzik birleştirici bir güç, ortak bir lisan... Tabii söylemesi kolay, uygulaması zor bir proje. Menajerim İpek (İyier), aynı zamanda televizyoncudur. Bu programın yapımcısı ve yönetmeni de o. Ekibiyle birlikte başarılı bir prodüksiyon gerçekleştiriyor. Programı yurtdışında çekiyoruz. Konuğumuz kimse, onun yaşadığı şehre gidiyoruz, o şehrin kültür-sanat hayatını tanıtıyoruz, sonra konuğumuzla buluşuyoruz. Sohbet ve performans... İşin en keyifli ve özel tarafı da bu! Birlikte çalıp söylüyoruz. Enrico Macias, Haris Alexiou, Goran Bregoviç, Albano, Jermaine Jackson, Peter Gabriel, Jools Holland, Johnny Logan, Steven Seagal ve Bryan Ferry ile çektik şu ana kadar. Her cumartesi 11:15'te TRT Türk'te... Uzun soluklu bir proje olacak. Hayatımın en prestijli, en özel, en keyifli işlerinden biri...

ÖZKAN ARABULUCUDUR 

MFÖ'de birbirinize taktığınız lakaplar var mı?

Var ama bizim aramızda kalsın (gülüyor). Zaten benim lakabım MFÖ'yü aşmış, piyasaya yayılmış vaziyette. Bana "baba" derler, herkes bilir bunu...

Ekip arkadaşlarınızı tek kelime ya da cümleyle tanıtın desek bize ne söylersiniz?

Özkan, arabulucudur, iyi bir müzisyen ve basçıdır, sahnede ham şarkı söyleyip hem bas çalıp hem dans edebilen önemli bir yetenektir, şarkılara enteresan dokunuşlar katar. Mazhar, iyi bir besteci ve söz yazarıdır, karakteristik bir sesi vardır, sanatın pek çok dalına yatkınlığı vardır, sıra dışı bir kişiliğe sahiptir, zor bir adamdır. 

Murat Kurum, BAYKAR'ı ziyaret etti: Türkiye'nin geleceğine olan inancım arttı
Murat Kurum, BAYKAR'ı ziyaret etti: Türkiye'nin geleceğine olan inancım arttı

Murat Kurum, BAYKAR'ı ziyaret etti: Türkiye'nin geleceğine olan inancım arttı

Belçika'dan terör provokasyonlarına ilişkin açıklama: PKK Avrupa'da tanınmış bir terör örgütüdür
Belçika'dan terör provokasyonlarına ilişkin açıklama: PKK Avrupa'da tanınmış bir terör örgütüdür

Belçika'dan terör provokasyonlarına ilişkin açıklama: PKK Avrupa'da tanınmış bir terör örgütüdür

Vatandaş, 'Bize neyin sözünü verebilirsiniz?' diye sordu... İstanbul'a yeni metro müjdesi!
Vatandaş, 'Bize neyin sözünü verebilirsiniz?' diye sordu... İstanbul'a yeni metro müjdesi!

Vatandaş, 'Bize neyin sözünü verebilirsiniz?' diye sordu... İstanbul'a yeni metro müjdesi!