• $32,3349
  • 35,1407
  • 2305.32
  • 9079.97
18 Ocak 2015 Pazar 02:00 | Son Güncelleme:

Çocuk her yerde çocuk değil

Çocuk her yerde çocuk değil

Bazen bir ülkenin ruh halini çözebilmeniz için çocuklarına bakmanız, sohbet etmeniz, biraz oyun oynamanız yeterlidir. ‘Çocuktan al haberi' diye boşuna söylememişler. Ülkede, köyde, evde neler oluyorsa olsun, bir yandan gülüyor, bir yandan saklambaç oynuyordur belki ama gözündeki hüzün illaki onu ele veriyordur.

MELTEM İNAN
melteminan75@gmail.com

Dünyanın farklı ülkelerinde seyahat edip de kafanızda bu çocukların oluşturduğu bir kolajı, beyninizde bir yerlerde kendinizle birlikte yaşıyorsunuz. Dik bir şekilde yeryüzüyle buluşan ve gözlerimi kamaştıran, etrafta gözle görülmeyen ama yakıcı sıcaklığını hissettiren bir yangını andıran güneşin altında oturmuş bekliyordum. Bundan sonraki yolculuğumda işime yaramayacağını düşündüğüm Malezya haritasını, katlayarak bir yelpaze haline getirmiş, korkak bir rüzgâr oluşturmaya çalışıyor ama bir türlü serinlemeyi başaramıyordum. 

KOL SAATİ TAKMIYORLAR

Sarawak Nehri'nin çocukları… “Kano ne zaman gelecek?” Bu aynı soruyu beşinci soruşumdu. Ama cevap hep aynıydı. “Az Sonra.” Medeniyete dair tek bir işaret göremediğim, (göremediğim için aslında mutlu olduğum) kuş sesleriyle sinek vızıltılarının birbirine karıştığı bu ormanda ‘saatler’ anlamına bile gelebiliyordu. Kimsenin kol saati takmadığı bu coğrafyada zaman bizimkinden farklı akıyor. Derken derme çatma bir kano, nehrin kenarına yanaştı… Motorla çalışan ve bu nedenle biraz esinti sayesinde serinlememize neden olan yolculuğun yanı sıra, kanoya çarpıp oradan yüzümüzü serinleten soğuk su, sıcağın tesirinden biraz da olsun kurtulmamızı sağlıyor. Ama yerini başka bir sıkıntıya bırakıyor. Önümüzdeki bir haftayı geçireceğimiz İban Kabilesi'nde yaşayan insanların ve köyün neye benzediği, cana yakın olup olmadıkları, bizi benimseyip benimsemeyeceklerine dair olan kuşkularıma…

HEP AYNILAR ASLINDA

Nehrin kenarında beliren derme çatma kulübeler yaklaştığımızın işareti olmalı. Sonra birtakım sesler duyuyorum. Bu sesleri duyunca yüzümdeki gülümsemeye engel olamıyorum. Bunlar çocuk kahkahaları. Az sonra onları nehre atlarken, yüzerken, birbirleriyle oynarken görüyorum. Atlıyor çıkıyor tekrar atlıyor çıkıyor sonrada susamlı simide batırılmış kokteyl şemsiyesi gibi duran beni fark ediyorlar. Var güçleriyle el sallamaya, bana doğru yüzmeye başlıyorlar. O an içim rahatlıyor. Mutlu çocukların olduğu yerlerdeki insanlardan korkmak yersizdir. Çocuk kahkahalarıyla beslenen coğrafyalarda her zaman misafirperverlikle karşılandığımı biliyorum. Çocuklar nehirden çıkıyorlar. Onların köyüne ziyarete geldiğimi anlamış olmalılar. Ben kanoyla ilerlerken, onların nehrin kenarından köye doğru koştuklarını görebiliyorum. Nitekim köye geldiğimizde de bizi ilk karşılayan onlar oluyor. Kimi daha önce sarı saç görmediği için olsa gerek, saçlarımı tutuyor, kimi de elimizi tutmaya çalışıyor. Çantamdan bir polaroid makine çıkarıyorum. Fotoğraf çekiyor ve onlara veriyorum. 

KORKACAK BİR ŞEY YOK

İbanlı çocukların dedeleri başlarındaki tüyler ve vücudundaki dövmelerle zaman tünelinden çıkmış gibiler. İbanlar, ‘kafatası avcıları’ olarak da biliniyor. Ancak korkacak bir şey yok çünkü bu, seneler evveline ait bir gelenek. Köyüde, İban kültürü yaşlıların sayesinde ayakta duruyor. Gençler geleneksel âdet ve yöntemleri çoktan unutmuşlar. Yaşlılar, onları daha sık görebilmek uğruna geleneklerinden türlü fedakârlıklar yapmışlar. Örneğin içinde yaşadıkları uzun evdeki her hanenin neredeyse bir televizyonu var. Akşam olup da güneş batınca, çocuklar diğer dünya çocuklarıyla aynı dili konuşurken, dedeler geleneksel İban çalgıları kullanarak yaptıkları müzikle eğlenmeye çalışıyorlar. Çocuklar evin duvarında dart oynarken, dedeler bambu kamışlar ve zehirli oklarla avlanmaya çıkıyorlar. Ve çocuklar doktora giderken, dedeler köyün büyücüsünün kapısını çalıyorlar. Dedelerle torunların buluştuğu ve her ikisinin de en keyif aldığı anlarsa dedelerin onlara anlattığı gençlik hikâyeleri… 

VE DRAM

İban Köyü'nü terk ederken beni en son uğurlayan yine bu sevimli çocukların kahkahaları. Ancak dünyanın başka yerlerindeki çocuklar, onlar kadar şanslı değil. Savaşın hüküm sürdüğü ülkelerde çocuk kahkahalarının yerini kurşun sesleri alıyor. Hem de çocukların elinde tuttuğu silahlardan çıkanlar! Sierra Leone, Liberya, Guinea, Kongo, Sri Lanka’daki savaş veya çatışmalarda, okullarından ya da sokakta kaçırılarak ele geçirilen ve dünyada sayıları 3 bini bulan bu çocuklar, cephede hep en önde. Savaş onlar için adeta bir oyun. Beyinleri yıkanmış, kimi zaman uyuşturucularla zehirlenmiş, etraflarında olan bitenin ciddiyetini anlamamış bir şekilde savaşıyorlar. Ellerindeki silahlarla gülerek poz veriyorlar. Liberya’daki savaşta şahsen bulunmuş olanların anlattıklarına bakılırsa, silah bulamayan çocuklar ellerinde silaha benzettikleri kurutma makineleriyle gidiyorlarmış cepheye. ‘Oyun olsun diye…’. 
UNICEF’in bu bölgelerde yoğun bir şekilde çalışması bu yüzden. Açtıkları ‘topluma yeniden entegrasyon’ merkezlerinde bu çocuklar psikiyatristlerin de yardımıyla tekrar eski yaşantılarına kavuşturulmaya çalışılıyorlar… Zor olsa da…

BİR MUCİZEYE TANIKLIK ETMEK
 
‘Eski yaşantılar’ deyince Tibetli Budistler'de kast edilen sadece bu yaşam değil. Hindistan’ın kuzeyinde, Himalayaların eteklerinde görebileceğiniz, bordo roblu saçları kazınmış çocuklardan bazılarının öyküleri adeta bir mucizeye tanıklık etmişsiniz hissi uyandırıyor. Dalai Lama’nın her martta dünyanın dört bir yanından gelenler için verdiği öğretilerin mekânı olan tapınaktayım. Yeni tanıştırıldığım Budist rahibin yanında oturuyorum. Mesleğini duyduğumda küçük dilimi yutacak gibi oluyorum. O bir ‘Secret Agent Lama’ yani ‘Gizli Ajan Budist Rahibi’ydi. O, 007 James Bond gibi görevi gereği silah taşımıyor, adam öldürmüyor. O’nun hazırladığı teknolojik oyuncaklara sahip değil. Paraşütlerle atlamıyor, Armani takımlar da giymiyor. Ama onun görevi dünyadaki tüm gizli servislerde olmayan türden: Çin’de doğan ve daha önceki değerli Lamaların reenkarnasyonu olarak dünyaya gelen çocukları bulup Hindistan’a getirmek. Daha önceki Lamaların 14. bazen de 15. dünyaya yeniden gelişleri olan bu çocuklar, geçmiş yaşamlarını hatırlıyorlar. Tibet’ten Hindistan’a resimleri gönderiliyor ve çeşitli ayin ve kendi kültür ve inançlarına özgü testlerle bu çocukların gerçekten o lamanın reenkarnasyonu olup olmadığı araştırılıyor. Sonuç kesinleşince, Gizli Ajan Lama’larında görevi başlamış oluyor. Ve bu zorlu yolculuğu beraber tamamlıyorlar…

-20 DERECE SOĞUK

Akşamleyin tepedeki tapınakta düzenlenen ayini, sırtımda kamera malzemelerini taşıdığım sırt çantam ve sol omzumda fotoğraf makinesi malzemelerimin bulunduğu çantayı taşıyarak takip etmeye çalışıyorum. Ayin tapınağa yapılan yolculukla başlıyor, ancak sırtımdaki yüklere daha fazla dayanamayacağımı hissediyorum. Ayaklarım gücünü yitiriyor ve dinlenme ihtiyacı hissediyorum. Grubun bayağı gerisinde kaldım. İşin kötüsü, eğer onları gözden kaybedersem geceyi burada, -20 derece soğukta geçirmem gerekecek. Çaresizlik içinde önümde küçülmeye başlayan kalabalığa baktığım sırada elimde bir el hissediyorum. Sağıma bakıyorum. Elinde tuttuğu mumla zayıf bir şekilde aydınlanan yüzüne bakıyorum. Bu Budist rahip bir çocuk. Eliyle ‘bana çantanı ver’ gibisinden bir hareket yapıyor. En hafif olanı veriyorum. Beraber yürümeye başlıyoruz. Tapınağa vardığımızda, çantamı tekrar bana iade ediyor. Sonra içten bir şekilde gülümsüyor. Yüzüne uzun uzun bakıyorum ve ona teşekkür ediyorum. 

KAHRAMANI KİM OLACAK?

Johannesburg şehrinde, apartheid döneminde halkların yaşadığı bölgelerin ayrılması sonucunda zenciler için oluşturulan Güney Afrika’nın Soweto’su, Brezilya’nın Favela’ları… Ülkelerin unutulmuş, önemsenmemiş ve dışlanmış insanların suç şehirleri. Kendi kuralları olan, kendilerinden olana zarar vermeyen ama onu dışlayanlara karşı anne-babalarının öfkelerini miras alan çocukların yaşadığı gecekondu mahalleleri… Soweto’yu geliştirme projeleri, düzenli şehirleştirme politikaları şehrin içindeki bu şehirle köprü kurulmasını konusunda insana ümit veriyor. Acaba başarılı olabilecek mi? 

GÜLEÇ MİNİKLER

Siz onlarla beraber doğada, yeşil ağaçların ve çiçeklerin ortasında oturmuş, içinizden şehir hayatındaki hayatınıza, streslerinize, sorumluluklarınıza saydırırken onlar bir anda size dönüp şöyle diyorlar: “Take me to America-Beni Amerika’ya götür.” Bugüne kadar köylerinden belki de bir gün bile dışarı çıkmadılar. Amerika onlar için sadece ‘daha iyi bir hayat’ demek. Yemek için mücadele etmemek, üşümemek, böcekler tarafından ısırılmamak, hastalandıklarında hemen tedavi edilebilmek.  Siz onların, onlar sizin hayatınıza özeniyorlar. Ama ister dağların ulaşılamaz tepesinde küçük bir köy, isterse şehrin plazasında olsun, orman insanı zorluyor… Yüzyılların geleneklerini devam ettiren ister Burma’nın uzun boyunlu Karen kabilesinden olsun, ister Etiyopya’nın Surma kabilesinden, ister Güney Afrika’nın Soweto’sundan ister Peru’daki Uroslardan bir ufaklık olsun, hepsi de ileride  daha iyi bir hayatın peşine düşme hayali kuracaklar. Daha iyi bir hayatın ne olduğunu fazla bilmeden. Ama hayatın ne olduğunu anlayana dek, kahkahalarını yüksek sesle atacaklar. Sierra Leone’deki çocuk askerler, yiyecek bir lokma bulamayan aç çocuklar ve çalıştırılarak sömürülen minikler…Keşke hepsi İban Köyü'ndeki çocuklar gibi kahkahalarını tüm dünyaya duyurabilse…

Vatandaş, 'Bize neyin sözünü verebilirsiniz?' diye sordu... İstanbul'a yeni metro müjdesi!
Vatandaş, 'Bize neyin sözünü verebilirsiniz?' diye sordu... İstanbul'a yeni metro müjdesi!

Vatandaş, 'Bize neyin sözünü verebilirsiniz?' diye sordu... İstanbul'a yeni metro müjdesi!

Deprem uzmanlarından korkutan İstanbul uyarısı! Riskli ilçeleri açıkladılar
Deprem uzmanlarından korkutan İstanbul uyarısı! Riskli ilçeleri açıkladılar

Deprem uzmanlarından korkutan İstanbul uyarısı! Riskli ilçeleri açıkladılar

Çin, 'Türkiye rekor kırdı' diyerek duyurdu! 'NATO ülkelerinden Ortadoğu'ya kadar...'
Çin, 'Türkiye rekor kırdı' diyerek duyurdu! 'NATO ülkelerinden Ortadoğu'ya kadar...'

Çin, 'Türkiye rekor kırdı' diyerek duyurdu! 'NATO ülkelerinden Ortadoğu'ya kadar...'