• $32,3871
  • 35,11
  • 2326.51
  • 9121.71
17 Mayıs 2015 Pazar 02:00 | Son Güncelleme:

Basit hayatlar

Basit hayatlar

Bir gün caddedeki fotoğrafçının bunları kendisinin çektiğine inanmadığını anlattı. "Kim çekiyorsa söyle eğri tutmasın makineyi" demiş. Sonra da çekeni tanımak istediğini söylemiş.

RÜYA ERSİNA UYGUR
ersinaru@gmail.com

Dış kapıda karşılaşmış, komşumuz Çağla Hanım ile üniversite sınavının ikinci basamağına hazırlanan oğlu Doruk üzerine konuşuyorduk.

-Valla çocuklarımız yarış atları gibiler diye başladı yakınmaya. Acıyoruz onlara ama kamçılamaktan da geri kalamıyoruz.

-Dersaneye gidiyor mu?

-Sormayın haftanın beş günü okul sonrası dersanede.

Kapıcımızın karısı Nurgül  de yanımızdaydı, pazardan birlikte dönmüştük.  Bizi dinlerken düşünceli görünüyordu. Kendisine baktığımı farkedince elini sallayarak gülümsedi.

-Amaan her iş olacağına varır!

-Öyle herşeyi Allah’a bırakmakla olmuyor işte dedi Çağla Hanım, sabahlara kadar çalışacak, karşılığını da alacak.

-Sahi Nurgül dedim, Yusuf da üniversiteye hazırlanıyor, değil mi?

Oğulları Yusuf pek ortalıkta görülmezdi. Yılda bir ya da iki kez annesi ve babasının ender yokluklarında katları dolaşarak siparişleri alır, akşam da çöpleri toplardı.

-Öyle dedi Nurgül, kendi kendine hazırlanıyor işte.

-Dersaneye gidiyor mu? diye üsteledim.

-Haftada iki gün, dedi zayıf bir sesle.

Sonra gözleri parladı.

-Bugüne kadar hep başardı, bunu da halleder inşallah.

Ben de gülümsedim ona, biran avuçiçlerini yukarı çevirdiğini görmüştüm. “Allah büyük” diyecekken kendini tutmuş, sesli söylemekten vazgeçmişti.

-Sınava katılan çok, kazanacakların sayısı belli dedi Çağla Hanım at yarışı tahmincisi gibi. Tabii sürprizler olur ama çalışan kazanır bence.

Sonra Nurgül’ün omuzunu dostça sıvazlayıp, teselli eder gibi konuştu.

-Yusuf akıllı bir çocuğa benziyor, o her şekilde hayatını kazanır. Bizim Doruk gazoz falan satamaz. Aç kalır vallahi.

O apartmandan içeri girdi, ben Nurgül ile dışarıda torbalarımızı ayırma bahanesiyle oyalandım.

-Yusuf’a söyle dedim, isterse bazı derslerinde yardımcı olabiliriz. Yukarı çıksın, planlayalım.

Daireme girmiştim ki kapı çaldı. Yusuf karşımda çekingen duruyordu.  Salonda eşimle birlikte üçümüz küçük bir plan yaptık. O coğrafya, tarih, felsefe konularını seçmiş, ben türkçe, diller ve geometriyi almıştım. Matematik ve Fizik için çocukluk arkadaşım Leyla’dan rica edecektik. Bioloji ve kimyayı kendisi çalışacaktı. Öğrenci seçme sınavına tam bir buçuk ay vardı önümüzde.

-Haydi dedik start almış vaziyette.

Yusuf kitaplarını getirdi, biz kütüphanemizi taradık. Küçük büro olarak kullandığımız odamızı bir sınav masası haline getirdik.

Nurgül oğlu için yaptıklarımızı hayretle izliyor, her gün bize kendi sardığı dolmalardan, açtığı böreklerden getiriyordu. Neredeyse eski öğrencilik günlerimize dönmüştük.Teneffüslerimizde küçük balkonumuza doluşup eski İstanbul siluetine bakarak çayla bu börekleri zevkle yiyorduk.

Yeniden derse başladığımızda mutfağa girip bulaşıkları toparlayan Nurgül’u durdurmak mümkün olmuyordu.

-Niye böyle yapıyorsun?

-Siz Yusuf’a yardım ediyorsunuz, iki kap yıkamışım çok mu?

Sanırım sadece ilkokula gidebilmiş Nurgül de bu ders çalışma havasından ayrı bir zevk alıyor,  çeşitli bahanelerle bizimle kalıyordu.

Bir gün bir sorunun cevabını Yusuf’tan önce vererek hepimizi şaşırttı.

-Üçüz üçgenin açıkları 60’tır dedi.

-Nasıl bildin? diye sordu hayretle Yusuf.

-Toplamı 180 dediniz geçen gün dedi Nurgül, ee bunlar da üçüz ise, hepsine eşit paylaştırdım etti 60.

-Bravo dedik Nurgül’e, bir de üçüz yerine eşkenar üçgen deyip açının da ne olduğunu bilirsen sınava seni sokarız oğlunun yerine.

Nurgül çok utanıp ortadan kayboldu. Sonradan Yusuf’tan öğrendiğimize göre gizlice geometri kitaplarını karıştırıp durmuş. Sonunda Yusuf annesine sarılıp gönlünü almış.

-Güzel anam demiş varsın açı yerine açık de, sorunun cevabını buldun ya...

Nurgül yine de israrla öğrenmek istemiş. Bir sonraki gelişinde lafı döndürüp dolaştırıp açıya getirdi.

-Bu balkonunuzdan dedi eski İstanbul’u olduğu gibi görüyorsunuz, 180 derece açısı var!

Eşim eğlenerek araya girdi.

-Kendi etrafında dönersen kaç derece olur sence?

-360 dedi Nurgül gözleri parlayarak.

Nurgül oğluyla geometri derslerimize artık neredeyse ikinci bir öğrenci gibi katılıyordu.

-Geometriye bu ilgin neden acaba? diye sordum bir gün.

Şöyle bir düşündü.

-Ben çok iş işledim, kanaviçelerde hep o şekillerden var. Beki ondandır dedi.

Sonra birden çekinerek sordu.

-Ben fotoğraf çekmeye meraklıyım, bununla ilgisi olabilir mi ki?

-Tabii ki dedim.

Sonra merakla sordum.

-Belli bir konuda mı çekiyorsun fotoğrafları, yoksa güzel gördüğün herşeyi mi?

-Bulutları çekiyorum dedi masanın örtüsüyle oynayarak.

Karşı daireye gelen Japon kiracı onlara eski makinesini hediye etmiş. Ahmet Bey pek ilgilenmemiş, böylece makine Nurgül’ün olmuş.

Ertesi gün bana fotoğraflarından en beğendiklerini gösterdi.

-Bu dedi, sakin bir hava. Bulutlar bembeyaz, açık mavi gökyüzüne öyle yayılmışlar, çayırdaki koyunlar gibi.

-Bu dedi bir iç sıkıntısı gibi çökmüş, gri bulutlar heryeri kaplamış. Ne yağar, ne güneşi görmemiz için biraz açılırlar...

-Burada sanki savaşıyorlar. Kapkara, hücuma geçmişler. Hatta şunda şimsekler de çakmış.

-İnsanın içinde kabarmış bir öfke gibi, değil mi? dedim.

-Evet dedi sevinçle, öfkem gibi.

Nurgül eleştirmemden korkarak habire masanın örtüsüyle oynuyordu.

-Ama bunlar birer sanat eseri! dedim tekrar tekrar bakarak.

İnanmak isteyerek başını kaldı.

-Sahi, beğendin mi? diye tekrar tekrar sordu.

Bir gün caddedeki fotoğrafçının bunları kendisinin çektiğine inanmadığını anlattı. « Kim çekiyorsa söyle eğri tutmasın makineyi » demiş. Sonra da çekeni tanımak istediğini söylemiş. « Çünkü sana nasıl anlatsam da anlayasın » demiş, « bunu çeken bir entellektüel, çok değişik görüyor bulutları » demiş. O da « tamam söylerim » deyip dükkandan çıkınca bir güzel gülmüş.

-Yusuf’un sınavı bitsin senin fotoğraflarını değerlendirmek için kafa yoralım, ister misin? dedim.

-Hem de nasıl…dedi kafasını iki yana sallayarak.

Yusuf ile çalışmalarımız hummalı ilerlerken yine komşumuz Çağla Hanıma rastladım giriş kapısında. Hayli yorgun görünüyordu.

-Bir ay daha nasıl dayanacağız bilmiyorum diye yakındı. Sabah kalkıyoruz sınav, akşam yatıyoruz sınav !

-Haklısınız dedim bahçe yolunda beliren Ahmet Bey ile Nurgül’e bakarak.

-Oh dedi Çağla Hanım, bunlara nasıl imreniyorum bilemezsiniz. Hiç bir kaygıları yok, bakın oğulları sınava girecek, güle eğlene geliyorlar. Biz de böyle olabilsek… Temel zevkler, basit hayatlar…

Ona Yusuf ile çalıştığımızdan bahsetmenin sırası olmadığını düşündüm. Gülümsemekle yetindim.

-Doruk’a gayret dedim. Tabii size de…

Onunla aynı asansöre binmemek için mektup kutuma bakar gibi yaptım. Yukarı çıkıp daireme girdim, güzel bir koku etrafı sarmıştı. Eşim Nurgül’ün son getirdiği gözlemeyi fırında ısıtmış, kendine bir ziyafet çekmek üzereydi.

-Sen de ister misin ? dedi çayını koyarken.

-Evet dedim , hem çay isterim hem de gözlemenden bir parça.

-Tamam dedi, bir gözleme daha fırına atarak.

-Temel zevkler, basit hayatlar diye mırıldanmışım.

-Ne dedin ? diye itiraz etti eşim. Basit zevk falan dersen, gözlememden koklatmam sonra !

Güldük birlikte. Küçük balkonumuzda eski İstanbul silüetine bakarak çayla gözlemeleri paylaşırken Çağla Hanımla apartman eşiği konuşmamızı aktardım.

-Hayatlarının neden karmaşık olduğunu merak ettim doğrusu dedi.

- Şu anda Doruk’un sınavından başka hiçbir şeyle uğraşmıyor gibi. Bu da sanki ona ek bir sıkıntı vermiş, yorgun, mutsuz görünüyor.

-Bazı insanlar biliyorsun bunalımı severler, varoluşun dayanılmaz ağırlığı !

Akşamüstü onlar felsefe çalışadursun ben Nurgül’ün niye hâlâ gelmediğini merak ediyordum.

-Gelir birazdan dedi Yusuf. Annemin fotoğraf makinesi bozulmuş da.

O sırada kapı tıklandı. Gelen nefes nefese Nurgül’dü.

-Geç kaldım özür dilerim diyerek hemen ayakkabılarını çıkardı.

-Fotoğraf makineni tamir ettirebildin mi?

-Olmuyor dedi, yenisini aldım.

Bana gösterdiği profesyoneller için bir fotoğraf makinesiydi.

-Epeyi pahalı olmalı.

-Bileziklerimden birkaçını sattım dedi fısıldayarak.

Sonra  birden gülümsedi.

-Amaan dedi, bu ay her gün temizliğe gider, koyarım yerine.

-Bana gel öyleyse dedim.

-Sana ne zaman istersen gelirim ama para almam.

-Ama neden?

Yine masanın örtüsünü çekiştirmeye başladı.

-Sen benim… ablamsın dedi. Yani kardeş gibi olduk. Senden hiç para alır mıyım ?

Yusuf’un sınavına kadar Nurgül de her gün ev temizliğine gitti. Akşam gelişlerinde onu yorgun gördükçe üzülüyordum.  Artık ben de bulutları inceler olmuştum. Sabah küçük balkona çıkıyor, gökyüzü bulutluysa « yazık » diyordum kendi kendime, « yazık, bulutların bu halini Nurgül çekemeyecek ».

Nihayet sınav günü gelmiş çatmıştı. Karı koca evde sabırsızlıkla Yusuf’u bekledik. Nurgül o gün temizliğe gitmemişti, o da bize katıldı. Sonunda Yusuf da geldi.

-Bakalım dedi Nurgül gülerek hangi atlar kazanacak ?

-Ne atı ? diye sordu Yusuf .

-At sensin ! diyerek oğlunun sırtına vurdu Nurgül. Yarış oldu ya bugün…

Yusuf sınav heyecanının bitmesine memnun anasının anlaşılmaz şakasına aldırmadı.

Sonuçlar geldiğinde bir kutlama düzenledik evde. Ahmet Bey de katılmış, karısıyla samimi davranışlarımızı şaşkın izleyerek çekingen duruyordu. Yusuf kararını vermişti, puanı da tutuyordu, bilgisayar mühendisi olacaktı.

Çağla Hanımla akşamüstü Moda turu dönüşünde karşılaştık.

-Doruk istediği bölümü kazandı dedi sevinçle. Ama bir daha sınav mı, inanın ben de bittim.

Tam asansöre binecekken döndü.

-Biraz önce sahilyolunda bir kadın gördüm, bulut fotoğrafları çekiyordu. Bu rüzgarda taşların üzerine çıkmış, nasıl bir tutkudur, tehlikeyi göze almış, düşebilir, düşünebiliyor musunuz ?

O basit hayatı, temel zevkleri olan kapıcımızın karısı Nurgül’dür demedim. Gülümsedim.

Herkesin hayatı kendine…

GELECEK HAFTA SANAL ALEMİN ADAMI

 

Dış ticaret açığı yüzde 44,2 azaldı
Dış ticaret açığı yüzde 44,2 azaldı

Dış ticaret açığı yüzde 44,2 azaldı

Emeklilere indirimli bilet müjdesi!
Emeklilere indirimli bilet müjdesi!

Emeklilere indirimli bilet müjdesi!

Tam 1,5 milyar... Dış kaynak akışı bu yıl da hız kesmedi
Tam 1,5 milyar... Dış kaynak akışı bu yıl da hız kesmedi

Tam 1,5 milyar... Dış kaynak akışı bu yıl da hız kesmedi