Artık kimse, ‘oturup konuşulsun, bu adamların, barışı bozduklarına, çözüm sürecine ihanet ettiklerine, söylemeseler de pişman oldukları her hallerinden bellidir, bir araya gelinsin’, çağrısı yapmasın. Artık hiç kimse, ‘masaya dönülsün adamlar bunu istiyor’ gibi meseleyi anlamaktan uzak laflar etmesin. Çünkü Türkiye’nin en büyük toplumsal barış projesini bozanların, yaklaşık 6-7 aydır Güneydoğu’yu kana, şiddete bulayanların bunu tesadüfen yapmadıklarını, bu durumun izlenen şiddette dayalı bir stratejinin kaçınılmaz ve istenen neticesi olduğunu görmeyenlerin, zaten bu konuda bir şey söylemesinin de bir anlamı olması beklenemez.
“Yıllardır Ortadoğu’da güçlü bir devlet olmasın istenmiştir. Başta İsrail olmak üzere Batını’nın stratejik çıkarları açısından zayıf, dışarıdan kontrollü, müdahaleye açık anti demokratik siyasi yapılarla yönetilen bu bölgenin düzenini değiştiren iki hareket ortaya çıkınca, durum değişmiştir. Bunlardan biri Türkiye’nin bu statükonun dışına çıkmasıyla ilgilidir.”
Kimin iradesi
Önce siyasal yapıda demokratikleşme reformlarıyla köklü bir değişime giderek, ‘militer-Batıcı elitlerin kurumsal hakimiyetine’ son veren Türkiye, ekonomik politikalarıyla, konjöktürü de yanına alarak, ciddi bir büyüme performansı ortaya koyunca, Lozan’dan bu tarafa girdiği Batı vesayetinin dışına çıkmıştır. İkinci hamle, ‘Bahar Devrimleriyle’ diğer bölge ülkelerinden gelmiştir. Artık Ortadoğu’nun eski düzeninin devam edemeyeceği ortadadır.
İşte böyle bir aşamada Batı sistemi, bu bölgesel değişim dalgası karşısında, önce tereddüt edip sonra eski düzenin yanında yer alınca, tablo hızla başka bir yönde şekillenmeye başlamıştır. Mısır’da, Tunus’ta eski düzeni yeniden ihya etme çabalarına, Suriye’deki kararsızlık eklenince Batı, ne yapacağını bilen, üstelik ABD işgali sonrası, Irak’ın Kürt Bölgesi hariç, tamamında kontrolü ele geçiren İran’ın hamleleriyle karşı karşıya kalmıştır. “İran bugün, totaliter bir ideolojik yorumla mezhep siyasetini, Suriye krizinde etkin hale sokup bütün bölgeye yayma çabasında olan bir konumda bulunmaktadır.”
Rusya’nın devreye girmesi, yüz yıl sonra bu coğrafyanın siyasi haritaları yeniden çizilirken, ‘burada yer almak istemektedir’ gibi yorumlanabilir. İran olmadan bu girişimin tek başına sınırlı bir etkisinin olacağını unutmamak gerekir; çünkü İran, geleneksel mezhep siyaseti gibi ‘eski zamanın ruhuna’ uygun, geri bir siyasi anlayışı temsil etse de bölgede ‘organik bir dayanağı’ olan bir ülkedir.
Barbarlar kaybedecek
Kim ne derse desin, Türkiye’nin etnik terör üzerinden istikrarsızlaştırılmasına rağmen, bunun otuz yıldan sonra çözüm süreciyle bertaraf edilmesi projesi ‘milli bir projeydi’ ve Suriye üzerinden bu barış projesini bozma girişimi PKK/PYD, El Muhaberet ve elbette ki İran üzerinden saldırıya uğrayarak bozulmuş bulunmaktadır. Türkiye’ye saldıran PKK’nın bundan elde edebileceği bir şey olmadığını, BAAS rejimi desteği ile PYD’ye tahsis edilen ‘kanton’ların burada kan –hendek-terör yoluyla elde edilmesinin imkânsız olduğunu, buradan bir yere varamayacağını en iyi bilen PKK çevresinde siyaset yapanlardır.
“O halde neden böyle davranmaktadırlar? Ellerine silah verilip, bomba-patlayıcı eğitimi alıp terörist haline getirdikten sonra ölüme gönderilen, kendi ülkelerine saldırtılanlar, aslında Suriye’deki BAAS’a nefes aldırmak, oradaki İran’a destek vermek için helak olduklarını fark edecek durumda olsalar, önce kendilerini ölüme gönderen, kendi kanları üzerinden siyaset yapanlara isyan ederdiler.” Bugün kimse kalkıp ‘oturalım müzakere yapalım’ gibi sözler söylemesin; bunların karşılığı yoktur; çünkü barışı bozan, katliamlar yapan, tarihine, kültürüne, camisine, kütüphanesine, okuluna kısaca ülkesine saldıran barbarların iradesi başka yerdedir. Eğer İran’la, SAVAK’la, BAAS’la, El Muhaberat’la oturalım diyorsanız, anlamlıdır, bunu açıkça söyleyin!