Soçi Türk diplomasisinin büyük bir başarısıdır. Bunu daha iyi idrak edebilmek için Soçi öncesindeki gelişmelere ve pozisyonlara bakmak, aynı zamanda İdlib’in akıbetine yönelik beklentileri akılda tutmak yeterli olacaktır.
Tahran’daki üçlü zirvede bir ateşkes kararı çıkmaması hatta Cumhurbaşkanımızın bu yöndeki çağrısına Putin’in cevabı, erken analizlerin yapılmasına sebep oldu. Oysa Soçi, Tahran zirvesinde Cumhurbaşkanımızın yaptığı “ateşkes” çağrısının bir fikri devamıydı. Diplomasi tam da bu noktada devreye girer ve çözüm üretir. Türkiye ile Rusya arasında Suriye konusunda fikir ayrılıkları olduğu aşikar. Fakat diplomatik araçlar bu ayrılıkların asgari müştereklere çevrilmesine yarar. Soçi’de olan tam da bu.
Tahran’dan hareketle yapılan erken analizlerin, hesaba katmadığı birkaç tane dinamik vardı. Bunlardan ilki yukarıda bahsedildiği gibi diplomasinin çarklarının her hal ve karda çalışmaya devam etmesiydi. Türkiye Suriye konusunda en aktif diplomatik aktörlerden bir tanesi. İnisiyatif alıyoruz, sonuca etki ediyoruz, gündemi belirliyoruz. Hal böyleyken Tahran’da “yolun sonu” analizleri boşa düştü. Sekiz senedir defalarca yapılan “Türkiye denklemden çıkıyor” analizlerini de beraberinde düşürdü.
Bir diğer dinamik Rusya’nın Astana sürecine verdiği önemdi. Rusya Astana’nın Suriye’nin belirleyici süreci olması konusunda ısrarcı. Ruslara göre belki nihai karar Cenevre’de alınacak ama Astana oyunun kurallarını dikte edecek. İdlib’e yapılması planlanan saldırının Astana’nın altını oyacağı tezini işleyen Türkiye’nin olmadığı bir Astana sürecinin de tedavülden kalkacağı ortada. Rusya Astana kartını elde tutmak için de Soçi’de mutabakata yanaştı.
Türkiye’nin İdlib’deki askeri/istihbari varlığı da İdlib hesaplarının Türkiye’siz yapılamayacağına işaret ediyordu. Sahada varsanız denklemi şekillendirirsiniz. Gözlem noktaları ve Türkiye’ye müzahir muhalif grupların varlığı, Rusya’nın istemeyeceği maliyetleri üretebilirdi. Rusya bu sebepten Türkiye’nin askeri varlığını artıracağı bir denkleme dahi razı oldu.
Tabii ki uluslararası baskı ve İran’ı dengeleme siyasetinin de Rusya’nın İdlib mülahazalarında etkili olduğu söylenebilir. İdlib saldırısının ekonomik, siyasi ve güvenlik tehditleriyle karşı karşıya kalmak istemeyen Batılı devletler saldırıya karşı çıktı. Aynı şekilde İdlib’in İran için yeni bir zafer olmasını istemeyen diğerleri de bu konuda çalışmalar yürüttü.
Nihayetinde Türkiye’nin inisiyatifi işlerlik kazandı. Elbette ki çetin bir süreç bizi bekliyor. Oyun bozucu aktörler var. Ulaşılması gereken zor hedefler var. Yine de İran’ın saldırıda yer almayacağız, Rusya’nın saldırı olmayacak açıklamaları yapması; rejimin ise bu açıklamalara uymak zorunda olması Soçi’nin en bariz sonucudur.