Çok üzgün ve muzdarib olarak Viyana’da yaşananlar hakkında birkaç kelam etme mes’uliyetimi yerine getirmeye çalışacağım.
Her köşesinde nice hatıram olan bu şehir hakkında hep en güzelini temenni eden ben, dünyanın en emin şehirlerinden bildiğimiz Vindobona’ya yapılan bu saldırıyı soğukkanlılıkla yorumlamakta acz göstermeyeceğim.
Avrupa’nın kristal vazosu Viyana’nın kalbinde yaşananlar 11 Eylül’den beri Avrupa’da meydana gelenler arasında en dehşetengiz olanı.
Viyana’nın tarihi sinagogunun bulunduğu Seitenstettengasse, aynı zamanda gece hayatının da merkezi.
Cumartesi geceleri eğlenmek isteyen gençlerin işretgahıdır aynı zamanda bu sokak, bu özelliği ile “Bermuda Şeytan Üçgeni” adıyla bilinir.
Buradaki sinagog 9-10 Kasım 1939 Pogromu’nda yakılmaktan, bitişik nizam inşa edilmiş olmasaydı kurtulamayacaktı. Ancak orada başlayacak bir yangının bütün Viyana’yı küle çevireceği gerçeği sinagogun yakılmasına mani olmuştu.
Bir hafta sonra pogromun yıldönümü. İki yüz metre mesafede bulunan Gestapo külübesinin yerine inşa edilmiş soykırım anıtında tören yapılacaktı. Üzerinde “Asla unutma!” yazan bir anıt. Eğer ki pandemi tedbirleri kapsamında sokağa çıkma yasağı olmasaydı bir hafta sonra bu saatlerde karınca yuvası gibi olacak o bölgede başka şeyler yaşanacaktı muhtemelen…
Elli metre yukarıda Viyana’nın en eski kilisesi bulunuyor. Romanesk, şirin bir kilse, Ruprechtskirche…
Elli metre mesafedeki Sterngasse’de, bir binanın duvarında zincirlere asılı bir Osmanlı güllesi; ikinci kuşatmada atılmış ve burada bulunan evin üstüne düşmüş. Minicik ilk mektep talebeleri gruplar halinde gelerek bu taşa bakıyor, Türk tehdidini savuşturan dedelerini yad ediyorlar…
Yüz metre mesafede Roma Müzesi… Barbarlarla nasıl savaştıklarını kahraman Romalıların, burada öğreniyor gençler…
Birkaç yüz metre mesafede şehrin katedrali, heybetli Stephansdom. Ve Stephansdom’un anıtsal çanı Pummerin… Tehlike anında Viyanalılar’ı ikaz eden, zaman zaman ırkçı parti FPÖ’nün seçim afişlerinde “Müezzin yerine Pummerin!” diye sloganlaştırılan, şehre kimliğini katan devasa çan…
Ezcümle, saldırı anının videolarını izlediğiniz sokak sadece Viyana’nın değil, Avrupa’nın bütün kültürel ögelerini bir arada barındırıyor.
Katolik tarihini, Yahudi kültürünü, seküler eğlence kültürünü; hasıl-ı kelam, Avrupa’yı Akşam Ülkesi kılan bütün donelerin bir arada yer aldığı bir merkez…
Üstelik Fransız milletvekili Anne-Laure Blin’in “Avrupa’nın Yahudi-Hristiyan Medeniyetini Müslümanların saldırısından korumalıyız” tezviratının üzerinden yalnızca beş gün geçti…
“Türkiye’nin desteklediği Ceyş-ul İslam Örgütü Fransa’ya cihad ilan etti” haberlerinin üzerinden ise dört gün geçti…
Paşinyan’ın “Türkler’i Karabağ’da durdurmazsanız, Viyana kapılarına dayanırlar” saçmalığının ise üzerinden bir iki hafta geçti…
Neresinden bakarsanız bakın, gözümüzün içine baka baka salak yerine konuluyoruz.
Macron’un gözü dönmüş şekilde ana yükleniciliğini üstlendiği sanal medeniyetler savaşında yeni bir safhaya girdik.
Vekalet savaşlarının en kirlisinin sürüp gittiği Ortadoğu mahzeninden, her birinin ipi bilmem hangi melunun elinde örgütler çıkartarak kullanmakta bir beis görmedikleri bir süreci yaşıyoruz.
Gözümüzün içine baka baka, 2020’nin dünyasında, üstelik kendi melanetleri ile bizi mahcup ede ede yapıyorlar…
Ve katil cinayet mahallini ziyaret ediyor. Macron utanmadan tivit atıyor ve adeta fail olduğunu ancak faturayı başkasına ödeteceğini itiraf ediyor…
“Biz Fransızlar, Viyana'daki bir saldırının ardından Avusturyalıların yaşadığı şok ve üzüntüyü paylaşıyoruz. Fransa'dan sonra saldırıya uğrayan dost bir ülke. Bu bizim Avrupa'mız. Düşmanlarımızın kiminle uğraştıklarını bilmeleri gerekiyor. Hiçbir şeye teslim olmayacağız.”…
Buradan aldığı yetkiye müsteniden Doğu Akdeniz’de, Suriye’de, Libya’da, Kafkaslar’da, hatta Kıbrıs’ta yeni bir üstün söylem geliştirecek ve bunu yaparken hepimizi salak yerine koyacak.
Sanal medeniyetler savaşı, Avrupa’nın dört bir köşesinde başka bir meşruiyet zırhına bürünecek ve yeni bir Dünya Savaşı’nın fitili yine Avusturya’da yakılmış olacak...
Emredersiniz.
Vallahu hayrul mâkirin!