Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş hakkında “İslam zinayı en büyük haramlardan kabul ediyor, eşcinselliği lanetliyor” dediği için suç duyurusunda bulunulmuş.
Toplumun bir kesimini kin ve düşmanlığa vs. vb…
Adamcağız mübelliğ.
Kitapta yazılanı tebliğ ediyor.
Hülasa, aslında yapmak istedikleri Kur’an-ı Kerim’i mahkûm etmek.
Gelgelelim kutsal kitaba, Hitler’in Kavgam’ı muamelesi yapmaya cesaret edemiyorlar.
Tebliğe güç yetmeyince mübelliğe yöneliyorlar.
Ali Erbaş’ı tezyif etmeye çalışırken kurdukları “Sesi çağlar öncesinden gelen şahıs” cümlesi de bunu gösteriyor.
Gıpta ettim doğrusu.
Keşke hepimizin sadasının Kur’an olduğuna üç beş fâsık şehadet etse.
Hakikaten bir Diyanet İşleri Başkanı ne diyebilir?
Sınırları nelerdir?
“Faiz haramdır” dese kamu bankasından özel finans kuruluşuna kadar, banka çalışanları incinir mi örneğin?
“Zina haramdır” dese Manukyan ailesi “çarkımıza çomak sokuyor, müteveffa Matild hanımın aziz hatırasını haleldar ediyor” deyip tazminat talep edebilir mi?
“Alkol haramdır” dese bozacılar ayaklanır mı?
“Şans oyunları haramdır” diyebilir mi? Merhume Hacı Nimet Özden’in ruhu mazzeb olur mu?
“Çalmayın, yetim hakkı yemeyin” dese… O hırsızın hiç mi canı yok?
İyisi mi hiçbir şey demesin.
“Kamusal alanda dinin sesi kesilsin” diyor adam.
Yapılan her yorum oraya çıkıyor.
Dedik ya asıl mahkûm etmek istediği mübelliğ değil tebliğ.
Kendisini alınganlık üzerinden var eden bir akıl zaten memleketin her köşesinde kol geziyor.
“Biri bir şey söylese de, alınsak da, sesimiz çıksa da varlığımızdan haberdar olsalar” diye fırsat kolluyor kimisi.
En iyisi Diyanet İşleri Başkanı sussun.
Böyle bir ortamda bir de o germesin.
Ama örneğin sanatçı gerebilir.
Fikir özgürlüğüdür onun germe biçimi.
Zaten sanatçı dediğin özünde muhalif olduğu için istediğine istediği yaftayı yapıştırmak, dilediğine dilediği külahı giydirmek salahiyetine sahiptir.
Toplumun bir kesimi sanatçının sözlerinden alınmışsa eğer cehaletine delildir.
Geçiniz.
Siyasetçi de gerebilir.
Siyaset zaten bir parça da germe işidir.
Toplumun bir kesimini aşağılıyor gibi göründüğüne bakmayın.
Elbette aşağılamaktadır ancak aşağılıyor diye “sen sus” mu diyeceğiz siyasetçiye? Demokrasi var!
Velhasıl-ı kelam, herkesin dilediği şeyi dile getirmesinin; hatta ajanlık sınıfına giren ifşaatların dahi fikir özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesinin talep edildiği bir ortamda, herkes konuşsun ancak Diyanet İşleri başkanıyla-teşkilatıyla sussun.
Edebiyle otursun.
Zaten sabah akşam zor tahammül edilen ezanıyla, Ramazanıyla, pidesiyle, gülsuyuyla, takunyasıyla yahut ne bileyim kefeniyle, pamuğuyla kerhen tolere edilen bir kurum.
Bir de ağzını olura olmaza açıp milleti kutuplaştırmasın.
Diyanetse diyanetliğini bilsin…
Az evvel sorduk ya, sizin kafanızdaki sınırları nelerdir bu kurumun?
Yok saydığı, yok olsun istediği için muhtemelen sınırları hakkında da kafa yormamıştır.
Ancak pratikte sürekli bir hudut dayatması ile karşımıza çıkıyor.
O kadar saçma sınırlar talep ediyor ki adam din ve dini kurum için, kendisi de aslında ne talep ettiğinin farkında değil.
İlla kadastrocu getirtecek, senin çit nereden başlıyor, benim çit nerede bitiyor, ölçelim diye.
Biraz olsun kafası çalışsa susar, oturur.
Zira kadastrocu eski tapu defterlerini almadan gelmez.
Ondan sonra Ali Erbaş kıymete biner.
Diyanet İşleri pek bir sevimli görünür…
Her neyse, sosyal medyada haştag açmışlar, bir kez de buradan tekrar edelim #AliErbasyanlızdeğildir!
Sahip çıktığı söz kendisine ait değil de ondan!