B. Müdavimleri ve çalışanları iyi bilir, koridorlarında farelerin cirit attığı, lağım kokulu bir bina idi sabık Atatürk Kültür Merkezi.
Islahı namümkün bir heyula idi; kaportası Ayasofya'dan daha yıpranmış, ruhu Aya İrini'den daha yaşlıydı. Şehrin pek çok metruk binası AKM'ye bakarak müteselli olurdu.
Rica ederim Avrupa'daki daha yaşlı konser salonları ile mukayese etmeye kalkışmayın, iz'anınıza karşı kefaret kabul etmez bir günaha girmiş olursunuz. Yapmayın.
Aklın yolu bir olmak hasebiyle yıkıldı, yerine yeni bir bina inşa olundu. Hayırlı uğurlu olsun.
29 Ekim'de, Cumhuriyetimizin yaş gününde, güzel konserler ve hak ettiği şaşaada bir tören ile resm-i küşadı olacak yeni binanın.
Kültürel iktidar tartışmalarının tam göbeğinde kime ait olduğu henüz meçhul bir bina.
Efendim, elbette mal sahibi belli, ancak kim kimi istemeyecek; kim kimin gözüne fazlalık görünecek henüz belli değil.
Dr. Nevzat Atlığ hocanın önayak olduğu ve büyük mücadeleler ile senfoni orkestralarının yanında kendisine yer açtığı Cumhurbaşkanlığı Klasik Türk Müziği Korosu'nun başına gelenler ehlinin malumudur.
Provaya geldiklerinde nota kâğıtlarını ve sair evrakını tuvalete atılmış vaziyette buldukları bir mekânmış eski AKM yetmişlerin sonunda.
Alaturkadan da müzik mi olurmuş? Tek sesli bir şeymiş... Değeri, AKM'de sergilenecek kadar değilmişmiş de vs. de vb. ...
Orası onların mabedi ne de olsa.
Mabed derken futbol spikerlerinin cahilane, stadyumlara söylediği manada "mabed"den bahsetmiyorum. Hakikaten sanatın tanrıçası Athene'ye serfuru ettikleri bir mabedden bahsediyorum. Bu ayrımı yaparken de hiç kimsenin futbol topuna yahut futbolculara tapmadığını ümit ediyorum. Zira, Yoğurtçu Parkı'na heykeli dikilen Alex'in kuyruğuna teneke bağlayarak yolladıkları dün gibi hatrımızda. Öyle değil mi Samet?
Yeni bir helvadan put vakasını bünyemiz kaldırmaz. Stadyuma mabed diyenler, elbette bunu cehalet ile yapıyorlar. Lakin AKM'ye mabed muamelesi yapanlar, bunu hakikaten yaptılar! Mabedinin göğsüne namahrem eli değmiş gibi namusunu haleldar hissedenler, Rast Kar-ı Natık notalarını kademhaneye atmakta bir beis görmedi.
Sanki çok sesli müziği dört başı mamur şekilde icra edebiliyorlarmış gibi, saçma sapan bir savaş başlatmıştı Batı Müziği icracılarımızın eslafı. Gelgelelim günümüzde o iş de memleketimizde belli bir seviyeye erişti. Klasik Batı Müziği'nin hakikaten iyi icralarına rastlıyoruz artık. İftihar ederiz.
Ancak unutmayalım, müzikten anladığımız da bir hayli değişti.
Gün sonunda tenorlarımız "Ünye Fatsa arası Ordu da kurulmuuuuuş" diye bizden nağamatı teganni etmeye başladılar ve bir zamanlar Hafif Batı Müziği denilen Pop, bırakın Alaturkayı, Arabesk bir zemine geldi demir attı.
Hayırlı olsun. Hiçbir müziği tahfif etmem, edilmesini ayıp görürüm. Tahammül edemediğim müzik türleri var, onlara da saygı duyarım.
Ancak şu soruyu ister istemez sormak isterim:
Memleketimizde mebzul miktarda bulunan, emek sarf etmediği, hatta karşı olduğu projelere tamamlanması akabinde isim verme heveslileri, her hak sahibi olmadığını bir şekilde sahiplenmeye heveskar haddini bilmez; yeni çehresi ile arz-ı endam edecek olan bu yapıyı yine inhisarı altına almak isteyecek mi?
Yoksa orası, Türkiye Cumhuriyeti'nin bir değeri olarak, müziğimizin çeşitli formlarının da dört başı mamur şekilde icra edileceği bir merkez mi olacak?
İzleyip hep birlikte göreceğiz.
Ağzı tarhana kokanların tezenesine bakalım kaç vakit tahammül edilecek yeni AKM'de, sıvasında çay kaşığı kadar çimento dahli olmayanlarca?