Yaklaşık 150 basın mensubu işten çıkartıldı dün. Kimi küçülme politikasının diyeti, kimi yeniden yapılanmanın kurbanı oldu. Gidenler için de kalanlar için de mesleğin en zor günlerinden biri daha. Bir kez daha kırgınlık, öfke, gözyaşı, endişe sardı her yanı. Ve kim bilir bundan sonraki ne zaman? Ekim 2008'de giden 350 arkadaşımızın ardından yazmıştım. Daha dün gibi ama yine geldi yeri işte.
- - -
Taksitle ev sahibi olmayı bırakın, taksitle buzdolabı sahibi olmaya bile cesaret edemez medya çalışanı. 'Her an her şey olabilir'dir çünkü onun makus talihi. Bir sabah bir uyanır ki, gazete/televizyon satılmış. Ya da yönetim değişmiş. Veya ekonomik kriz patlamış. Hooop kapıya koyarlar insanı... Evin barkın, çoluğun çocuğun, hastalığın sağlığın, bilgin emeğin nedir ne değildir sormaz kimse. Türkiye'nin ya da şirketinin büyümesi küçülmüş ya, senin de büyümen küçülür. Küçücük olur. Sıfır olur.
(...) Daha birkaç gün önce senin yerinde olmak isteyen, senden iş için yardım/aracılık isteyen tanıdık tanımadık 'vah vah'lara boğulursun.
Daha birkaç gün önce çalıştığın gazeteyi alırsın büfeden... Televizyonun karşısına geçer daha geçen gün çalıştığın kanalı açarsın... Çarklar dönmeye, gazeten her gün çıkmaya devam eder... Sinyaller gitmeye, yayın her an yayılmaya devam eder. Sensiz de yapabiliyorlardır işte. Gözlerin dolar...
- - -
16 yıllık basın yayın hayatımda kimi gün kalan, kimi gün gidenlerden olduğumdan bilirim, ertesi gün de bir o kadar berbattır. Gidenler gittikten, kalanlar kaldıktan sonra o tenha ofise gelenler için ne acı gündür bugün. Boşalan masaların, dolapların, bilgisayarların paylaşımı vs. Gitmeden hemen önceye kadar iş yetiştirmeye çalışan ve artık o binada olmayacak arkadaşların taze izleri vardır her yanda. Öfke ve suçlulukla dolar insan. Sıkılı dişlerinin arasından bipli bir 'dilek' savurup koyulursun işe. İş beklemez çünkü.
Öbür cephedeki ıstırap ise başka. Daha dün 5 dakikacık daha uyumak için sarıldığı yatak batar insana. İstediğin kadar uyuyabilirsin ama uyku tutar mı bakalım? Son günü gelen faturalar, limiti aşmış kredi kartları, ailenin acıklı 'şimdi ne olacak?'ları, sersem bir neşeyle giriştiğin tatil planları. Hepsi gelir oturur boğazına. En çok da bunu hak etmediğini bilmek koyar insana...
- - -
Sessiz ve işsiz bırakılan tüm medya çalışanı arkadaşlarıma geçmiş olsun diyor, onları bekleyen yeni kapıların bir an önce açılmasını diliyorum.
Genç gazeteci adaylarına
Yukarıda anlattıklarım bu ülke basınının rutinidir. Fakat işin kötüsü ne biliyor musunuz? Bunları düşünerek yaşayamaz, çalışamaz insan bu meslekte. Gazete, televizyon fark etmez. Gözlerin kararacak. Ayakların yerden kesilecek. Aşık olacaksın ille bu işe. Gün gelip aşk tek taraflı bittiğinde gelir aklın başına. Gelir gelmesine de neye yarar? Verilmiş yıllar, alınmış hazlar, kurulmuş hayaller vardır artık kafada. Hele de bu işle açtıysan gözünü, çok zor artık başka şeyle avunman. Ya öldürmeyen her darbeyle güçlenecek, kapıdan kovsalar bacadan gireceksin. Ya da yolun başındayken çok iyi düşünüp kendine uygun bir meslek edineceksin. Kıssadan hisse size.
Ukrayna arifesinde
Müjdeyİ aldı Türkiye. Çok yakında Ukrayna'yla vizeler karşılıklı kalkıyor. Bülent Arınç'ın neden testiyi kırmadan enseye çaktığı da anlaşıldı böylece. Vizesiz Ukrayna şenliklerine akacak yolculara seslenmiş belli ki Başbakan Yardımcısı. Şimdi hak verdik kendisine de keşke açık konuşsaymış, 'Hayat votka ve Ukrayna'dan ibaret değil' deseymiş.