Muhalefet aday arıyor. 2023'te Erdoğan'ın karşısına kimi çıkaracakları belirsiz. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne karşılar.
"Tek adam" modeli ya... O yüzden beğenmiyorlar.
İlle "çok adam" olacak.
Bu yüzden adaylık için "tek bir adam" bulamıyorlar.
Olanlardan da tedirginlik duyuyorlar.
Kendi içlerinden herhangi biri öne çıkacak olursa teori çökecek.
Nasıl?
Hani olmaz da...
İçlerinden biri seçimi kazanıp Başkan oldu diyelim.
Kabinesini kuracak, atı alıp Üsküdar'ı geçecek.
Diğerlerine de "hadi bakın işinize" diyecek.
Ne oldu bizim "güçlendirilmiş parlamenter sistem" diye soranlara da "neydi ki o" şeklinde tatmin edici yanıtlar verecek.
Türkiye'yi böyle bir durumla karşı karşıya bıraktıktan hemen sonra "yanlış yaptık" diyemezler. Kendi elleriyle seçtikleri Başkan'ı "pişman olduk" feryatları ile deviremezler.
Bunun farkındalar.
Muhalefet cephesinde ismi başkan adaylığı için geçenlerin tamamında "kapkaç" potansiyeli var. Herhangi birinin adaylığı kesinleşirse "muhalefetin lideri" sıfatını kaptığı gibi kaçacak.
Tutabilene aşk olsun.
Yani...
Öyle bir aday lazım ki, muhalefete liderlik etme yetkisini "kullanmamak üzere" ele almayı kabul etsin.
Tek çıkar yol bu...
Şoför olsun ama direksiyonu tutmasın. Otobüs kendi kendine ilerlesin. Zinhar gaza, frene basmasın.
Muhalefeti bir arada tutan asıl irade böyle istiyor.
Bakmayın siz Kılıçdaroğlu'nun kendisini öne sürmesine... Aklı sıra "tavşan adaycılık" oynuyor. Son düzlükte dayatılacak asıl ismi, ortaklarının kapkaç girişimlerinden korumak istiyor. Bunu da kendi kafasına göre yapmıyor.
Muhalefetin 2023 adayı belli, bunu zamanı geldiğinde söyleyecekler. Kılıçdaroğlu bile o ismin kim olduğunu o zaman öğrenmiş olacak.
Ama buna rağmen muhalefet medyasında bir süredir anketler üzerinden sürdürülen adaylık kavgası bir iç çatışmaya dönüşecek gibi... Kendilerini "karar verici" sanıyorlar. Kafalarına göre "adam eksiltmece" oynuyorlar. Boşa uğraştıklarını yakında fark edecekler ve çok üzülecekler.
Ayrıca çok uzun olmayan bir vadede oyunun gidişatını tümden değiştirebilecek gelişmelerin yaklaştığı da hissediliyor.
Muhalefet duygusunu dış prodüksiyonlarla canlı tutma bedavacılığına kapılanlar değirmenin taşıma suyu bittiğinde öz kaynak yetersizliği sendromu ile yeniden baş başa kalacaklarını hesap etmeli.
Biriktirdiklerinin altında kalıp ezileceklerini öngöremiyorlar.
Satranç tahtasına bakıp "şu kazanıyor, bu kaybediyor" hesabı yapanlar tablanın bir anda ters yüz edildiğini ve oyunun tavlaya döndüğünü gördüklerinde ne düşünecekler acaba?