Muhalefet "beş benzemez bir araya nasıl gelir" sıkıntısını "güçlendirilmiş parlamenter sistem" vaadinde ortaklaşarak aşma çabasında. Yalnız ortada küçük bir sıkıntı var bu vaadin ne anlama geldiğini bilen yok.
Şimdiden adını koyalım da meselenin etrafında dolanıp yorulanlara hayrımız dokunsun.
Muhalefetin dertlere deva, hastalara şifa diye sunmak istediği "Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem" aslında "Cumhurbaşkanını halk seçmesin" demektir.
Lafı nasıl çevirirlerse çevirsinler sonuç değişmez.
İş döner dolaşır gelir, halkın Cumhurbaşkanı doğrudan seçme yetkisini elinden almaya dayanır.
Çıkıp dürüstçe "Biz cumhurbaşkanının hiçbir işe karışmasını istemiyoruz hiçbir işe karışmayacak cumhurbaşkanını da halkın seçmesine gerek yok" diyebilseler fotoğraf netleşecek.
Yapmazlar.
Bulanık suda balık avlamayı tercih ederler.
Bu yüzden kamuoyu anketlerinde katılımcılara "Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem mi yoksa Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi mi" diye sormak yanlış.
Anketlerde "Halk, cumhurbaşkanını seçmeye devam etsin mi etmesin mi" diye sorulsa da asıl cevabı görsek!
HER 28 ŞUBAT GELİŞİNDE...
Hatıralar sarar dört bir yanımızı.
Bu milletin tarihine, inancına, iradesine, kendisine düşman tipler gözümüzde canlanıverir.
Mahşere kalmış hesaplar açılır yeniden.
Eğitimleri, meslekleri, emekleri ellerinden alınmış, hayatları çalınmış gariplerin ahları bir kez daha kaplar gök kubbeyi.
Devrin zalimleri ve o zalimlerin işbirlikçileri ise "ömür boyu ağırlaştırılmış utanç cezasına" çarptırılmamış olmalarının rahatlığını sergiler ahlaksızca...
Hesabı sorulmamış 27 Mayıs peşinden 12 Mart'ı, 12 Eylül'ü getirdi.
Cezası kesilmemiş 28 Şubat ise 15 Temmuz'u doğurdu.
Hiç değilse genç vicdanlarda mahkemeler kurulsa, hafızalar bilense...
Müfredat hazretleri millet iradesine kast edenleri adlı adınca anlatabilse...
CHP ÇÖPE GÖMÜLÜRKEN...
Daha neredeyse dün Kılıçdaroğlu "CHP'li belediyelerde asgari ücret şu kadar" diye ortalığı inletiyordu.
Sonuç?
CHP'li Bakırköy, Kadıköy, Ataşehir, Maltepe ve Kartal Belediyelerindeki işçiler "emeğimizin hakkını alamıyoruz" isyanıyla grevde...
Ortalık çöpten geçilmiyor. Rezillik diz boyu. İstanbul, deyim yerindeyse İzmir gibi kokmaya başladı. En öz hakiki CHP'liler bile kızgın. Herkes "nereye varacak bu iş" diye soruyor. Nihayetinde valilik eğer "kamu sağlığı" açısından büyük bir tehdit oluştuğunu tespit ederse yetkisini kullanabilir. Zira pandemi koşullarında böyle mikrop saçan kirliliğe uzun süre tahammül edilemez.
CHP çöpe gömülecek ise kendi bileceği iş...
Ama kendisiyle birlikte İstanbul'u da çöp dağlarının altında bırakmasına izin verilmemeli.
İstanbul Türkiye'nin en kıymetli markası...
Tesadüflere terk edilemez, maceralara sürüklenemez, ne olursa olsun denilemez!