Kadınların tarih boyunca yaşadıkları şiddet neredeyse nesiller boyu aktarım hâline gelmiş durumda. Şiddet denildiği zaman akla sadece fiziksel şiddet gelmemelidir. Şiddetin; fiziksel şiddet, cinsel şiddet, sözlü şiddet, duygusal şiddet, psikolojik şiddet, ekonomik şiddet, dijital şiddet olmak üzere birçok türe sahip olduğunu bilelim. Neredeyse her üç kadından biri şiddete maruz kalıyor. Evinde, işinde, okulunda ve maalesef şiddet her yerde… Özelliklede psikolojik şiddetin fark edilememesi nesillerdeki aktarım hızını arttırmış hâlde. Peki, biz yetişkinler olarak şiddete dur deme bireysel sorumluluklarımızı nasıl sağlamalıyız? Hiçbir ceza almadan normalleştirilen bu durumların üstesinden nasıl gelinmelidir? Belki de hala şiddetin tam olarak ne olduğunu bilmiyoruzdur!
25 Kasım ‘Kadına Karşı Şiddetle Mücadele Günü’dür. 25 Kasım 1960 yılında Dominik Cumhuriyeti'nde diktatörlüğe karşı savaş açan 3 kız kardeş tecavüz edilerek öldürülmüştür. 1999 yılında da Birleşik Milletler bu günü kadına yönelik şiddete karşı ‘Ulusal Mücadele Günü’ olarak ilan etmiştir. Birçok kampanya düzenlenip durdurulmaya çalışılan şiddet, gün geçtikçe azalmak yerine artarak büyüyor. Çoğu kişi tarafından güç ve kuvvet olarak kullanılan bu aktarımın çözümü ise çocukları yetiştiren bireylerde…
Fiziksel şiddet gözle görülürken, sözlü, duygusal ve psikolojik şiddet ise görülemiyor. Bu yüzden de fark edilmesi oldukça güç.
Size kendinizi kötü hissettiren, aşağılayan ve hakaret içeren sözler sözlü ve psikolojik şiddettir. Bazı kişiler bu durumu huy adı altında alttan alırken ilerde uğrayacağı psikolojik problemlerin farkında bile değil!
Cinsel şiddet ise; kadının istemediği zamanlarda hatta zorla kadına uygulanan şiddettir. Ekonomik şiddet ise; kadının okulunu bitirmesine engel olmak, üzerine borç vermek ve ekonomik özgürlüğüne engel olmak gibi davranışları içerir.
Dijital şiddet ise; son zamanlarda çok sık rastlanan şiddet türlerindendir. Siber zorbalığa maruz kalmak bir tür dijital şiddettir. Özelliklede kadınların çıplak fotoğraflarını atmasını istemek ve insanların görebileceği bir platformda kadına hakaret içeren yorumlar gibi birçok davranışı içerir.
PEKİ, SONUÇ?
Birçok araştırma çocukluğunda şiddete uğrayanların; etkisinin uzun sürdüğünü, depresyon ve intihara daha meyilli kişiler olduklarını söylüyor. Akut stres bozukluğu ve uzun süreli şiddette ise travma sonrası stres bozukluğu görülmektedir. İçine kapanma, huzursuzluk, ani irkilmeler ve çaresiz hissetme gibi birçok olumsuz durumu yaşayan kadınlar… Somatik ağrı şeklinde bizi bulan sancıların kökünde şiddet yatıyor olabilir mi?
Şiddeti uygulayan kişiler bizim kucağımıza alıp büyüttüğümüz evlatlarımız değil mi? Evde paşam, prensim diye yetişen çocuğun, saltanatını devam ettirme çabası sonrası karşılaştığı dirence verdiği kendince çözümü olmasın? Yüreklerine sevgi empoze edilmeyen çocuklar… Düğümün çözümü yetiştirilen çocuklarda; kız çocukları ile oğlan çocuklarını aynı yetiştirmeyen zihniyette. Kadınların güçlü olmak için bir erkeğe ihtiyaçları var mı sizce? Toplumsal cinsiyet eşitliği çerçevesinde yapılan birçok araştırma gösteriyor ki tarih boyunca kadın hor görülmüş ve şiddete maruz kalmıştır.
Günümüzde devam eden şiddetin, sevgisiz ve sadece kendi ihtiyaçları etrafında evirilmiş kişilerin varlığından ibaret olduğunu da biliyoruz. Sizce değişim bu görüş ile mümkün mü? Anneler babalar paşam prensim diye büyüttüğü çocuklarının aynı saltanatı devam ettirme çabalarında ne yapıyorlar? Öncelikle, kadına yüklenen mesajın değişmesi şart! Hala kadının ezildiği ve babadan korkan çocukların yetiştiği toplumda, yemek yapan ve çocuğuna bakan erkekler ne kadar var olabilir ki? Kız çocukları ile oğlan çocuklarının yetiştirilme tarzlarının aynı olmadığı bir toplumun şiddetsiz evlatları yetişebilir mi? Rol model olduğumuz anların ne kadar isteklerimizi karşıladığına bakmamız gerekiyor. Şiddeti yalnızca erkek mi uyguluyor peki? Kadının kadına yaptığı… Şiddetin her türlüsüne dur demek için önce kendi davranışlarına dön bak! Bitkiyi, hayvanı ne kadar koruduğuna da… İsteklerinin karşılanması ancak senin yüreğindeki sevginin miktarı ile ilgili… Kişi önce kendine ardından başkasına odaklanırsa bir şeylerin dönüşümüne şahit olabilir. Norm değişmesi için önce bakış açısı değişmeli, ayrımın ortadan kalması sağlanmalıdır. Kişinin kendine yettiği nice nesillere!