Her şeyin yavaş yavaş eski haline dönmeye başladığı bu günlerde ruh sağlığını korumak için ne gibi önlemleriniz var? Şirketler, hastaneler, marketler, iş yerleri ve birçok kurum eski tempoyu yakalayabilecek mi? Ekonomik kayıpla birlikte özellikle işveren daha hırslı ya da kaybı toparlamaya yönelik bir tempo ile başlamaya karar verdiğinde personelden de aynı istek gelecek mi? Bu yazı iyileşmeye başlayan Türkiye’m için…
Mesafeli de olsa evden çıkılacak ve önlemli bir şekilde hayata karışılacak. Dünya çapında tehlikeli bir sorun olan pandeminin sonuna doğru biz psikologlara çok iş düşecek. Anlama ve önlemeyi hedef alan tutumlar psikolojinin canlı bir alanına karşılık gelmektedir. Gerek Birinci Dünya Savaşı gerekse İkinci Dünya Savaş’ı sonrası psikologların potansiyel faydaları tartışılmaz. Süreç bir savaş olmasa da tüm dünyanın kaygı seviyesinin artması ile tehlike algılarının açılması sonucunda gelinen nokta aynı. Verimliliği arttırmak için yaraların iyileşme vakti… Yaralanan bireyin eski temposuna dönmesi için her şeyden önce işverenler bireysel farklılıkları devrede bulundurmalı ve gerekirse ruh sağlığını koruma çalışmalarından faydalanmalıdır. Toplu olarak alınacak yardımlar ile kişilerin sürece yükledikleri anlamlar tek tek masaya yatırılıp yüzleştirilmelidir. Bu desteği gelişi güzel yapmaya çalışan yarar değil zarar verebilir. Uzmanlar eşliğinde her anlam değer kazandırılıp, şahsi gereksinimler ile değerlendirilmelidir. Kimin ne kadar etkilendiğini anlamak için iş verimliliğine bakmaktansa, o işe başlamadan önce zararın tespiti yapılarak yara onarımına başlanırsa iş işten geçmemiş olur.
Savaş zamanlarında psikologlar ordudaki askerlerin morallerini yükselterek onları savaşmaları için motive ederlerdi. Sonucunda da askerlerin savaş kapasiteleri doğrudan etkilenmiş oldu. Hatta o dönemlerde moral departmanları kuruldu ve görüldü ki moral daha çok aciliyet arz eden bir sorundu. Günümüz pandemisinin bıraktığı izlerin iyileşme süreci ancak bir yardımla mümkün olacak cinsten. Süreci anlamlandırmak ve gelecekteki umudu taze tutmak adına yaşanılan stresin performansa olan etkisini değerlendirmeli ve geri dönütlerin işverenler tarafından incelenmesi gerekmektedir. Böylece daha iyi çalışma koşulları belirlenerek çalışan kesimin iş verimine otomatik katkı sağlanmış olunur.
Duyguyu, çalışma hayatında yok saymak mümkün değildir. Gerek anket araştırmaları, gerek değerlendirilmeleri ya da psikoeğitim, bu sürecin atlatılmasında en önemli reçetedir. İnsanların yaşadıkları korkuyu normalleştirmeye ihtiyaçları var ve bu ihtiyaç giderilmez ise bırakın iş verimini işine devam edemeyecek kadar tükenmiş hissederler. Alacakları eğitim ile önce güvenli ortamı oluşturmuş olup ardından adaptasyon sürecine girmiş olacaklardır. O güveni vermeden adapte olmalarını beklemek, açık yara ile mikrop kapmamasını zannetmektir.
Cesaret gerek eskiye dönmek için, korkuyu bastırarak ya da inkâr ederek değil, o duyguyu yaşayarak… Stresin bugün sorun olmadığını düşünenler yarın somatik ağrılarına anlam vermek için kendilerini hastanenin dahiliye polikliniğinde bulabilirler. Süreç sonrası öngördüğümüz stresin birikimli etkileri ile travma sonrası stres bozukluğu, kaygı, depresyon ve boşanma gibi durumların insanların iş hayatına yansımaması gibi bir durum mümkün değildir. İlişkilerin olumsuz etkilendiği, sosyalleşmenin neredeyse yok olduğu bu günlerin faturası kimde? Ruh sağlığını koruma çalışmaları uzun vadede kişiyi olumlu etkileyerek dolaylı yoldan iş yeri verimini arttıran bir hamledir.
Psikologlar salgın sonrası yapılacak müdahaleleri belirleyip yol haritasını sunduklarında, belirsizlik ortadan kalkacak ve kaygının da normale döndüğü görülecektir. Çatışma yönetimi, motivasyon ve psikolojik dayanıklılığı güçlendirmek bu durumun öfkeye dönmesini önleyerek insanları olumlu düşüncelere yönlendiren bir müdahaledir. Yapıcı etkileşim ile kapsamlı bir sosyal kimlik duygusunu kazandırmak hedef alınmalıdır. İlişkilerin korunmasının öneminin vurgulanması ile son bulan destekler için uzmanlardan yardım almalısınız.