Günümüzde tıptan sosyal alanlara kadar herhangi bir mesleği icra ederken o mesleğe ait uyulması gerekli olan yasal kurallar vardır. Bunun yanı sıra yazılı olmasa da mesleki etik denen mesleki ahlak kuralları olmazsa olmaz ilkelerdir. Nitekim, en önemli spor organizasyonu olan asırlık futbolun da kendine has etik (ahlak) kurallarının olduğu aşikardır.
Etik, kişi-kişi veya kişi-toplum arası ilişkilerde adaleti tesis eden yazılı olmasa bile uyulması gereken kurallar bütünüdür. Maksimum fayda, insan refahı, toplumsal huzur ve sosyal adalet kavramlarının temelinde hep “etik” vardır.
Spor da diğer meslek alanları ve toplumsal her mecra gibi etik temeller ile inşa edilmesi beklenen ve özellikle ülkemiz gibi futbolla yatıp futbolla kalkan coğrafyalarda önemi daha da belirginleşen mühim ve hassas bir mecradır. Özellikle tüm futbol renklerini kucaklaması beklenen TFF gibi kurumsal bünyelerde görev alanlar için bu etik yaklaşımlar kaçınılmaz bir zorunluluktur. Her gönlün bir muradı ve sevdası elbette vardır. Lâkin, üstün vasıflı karakterlere sahip olması beklenen bu ve benzeri kurumların yöneticileri, gönüllerini susturmalı; akıl ve vicdan dengeleri ile umuma fayda merkezinde topluma mal olabilmeyi şiar edinebilmelidirler. Bir kulübün üyesi olmaya devam edip diğer kulübü etkileyen kararları bu etiketle vermeleri yasal olsa da “etik” olmasa gerek!
“TFF Başkanı Nihat Özdemir, geçtiğimiz günlerde bir gazetecinin “Futbolda şike tartışmalarını bitirmek için nasıl bir strateji izleyeceksiniz?” sorusuna, “Birçok ülkede de böyle olaylar oldu. İtalya, İngiltere ve Fransa’da. Türkiye’de de böyle bir olayı yaşadık. O sezon 2010-2011 sezonudur. 9 sene geride kaldı. 9 senedir herhangi bir şekilde bir şike olayına şu ana kadar rastlamadık. Etik ve disiplin kurulumuz şikayetleri inceliyor. Tespit ettiğimiz zaman üstüne gideceğiz.” cevabını verdi.
Yapılan bu samimi açıklama sonrası”yavuz hırsız ev sahibini bastırır” misali ortalığı ayağa kaldıracakşekilde uzun süre yöneticiliğini yaptığı ve o ana dek üyesi olduğu kulüpten ihraç edilmek amacıylaSn Özdemirihraç istemiyle disipline sevk edildi. Sn Özdemir ise bu karar sonrası ilgili kulüp üyeliğinden istifa etti.
Bu kararı saygıyla karşıladığımı, ancak geç alınmış bir karar olduğunu düşünmekteyim. Keşke Sn Özdemir, bu istifa kararını TFF başkanı olduğu anda alsaydı! Bana göre daha kıymetli olurdu.
Hemen belirteyim ki, 2010-2011 sezonunda yaşanan şike konusuna girmeyeceğim. Çünkü şike hem TFF tarafından ulusal, hem de CAS tarafından uluslararası düzeyde tescillenmiştir. Bu olayı “Kumpas” sözü ile örtmeye çalışmak beyhudedir. Çünkü, suç işleyenin kumpasa geldiğini ifade etmesi masumiyet değil, bilakis başka faktörler olsa da suçu işlediğinin itirafıdır.
Malumunuz TFF, TAHKİM, MHK, GÖZLEMCİLER, PFDK… üyelerinin herhangi bir futbol kulübü üyesi olmasının önünde yasal bir engel bulunmamakta, hatta pek çoğu bazı kulüplerin üyesi, yönetim kurulu üyesi, kongre üyesi vs. unvanlarını taşımaya devam etmektedirler.Bu durum yasalara aykırı olmasa da, etik olmadığı yani mesleki ahlak ile bağdaşmadığı kanaatindeyim. Çünkü, tarafsızlık ilkesi ile yürütülmesi icap eden bu tip hassas görevleri yapanlar her türlü “tarafgirlikten” kendilerini arındırmalı ve mümkün olduğu kadar şeffaf olmalıdırlar.
Etik değer anlayışı doğru bir şekilde sahiplenilmediği sürece futbolumuzdaki çirkinlikler, şike ve teşvik olayları “sahaya yansısa da yansımasa da” devam edecektir. Bu açıdan bakıldığında Sn. Nihat Özdemir’in istifa kararının futbol etiğinde bir milat olduğuna inanıyorum.
Ülkemizde bir daha şike, teşvik gibi çirkinlikleri görmek istemiyorsak çok basit adımların atılması yeterli olacaktır. TFF, TAHKİM HEYETİ, GÖZLEMCİLER,MHK, PFDK üyeleri ve hakemler:
1.Kulüp üyeliklerinizi görev müddetinizde ya askıya almalı (veya istifa etmeli),
2.Üyesi olduğunuz veya gönül bağı kurduğunuz kulübü topluma açıklamalı,
3.Özellikle kulüp başkanları veya yöneticileriyle maddi çıkar (şirket, ticari ortaklık gibi)ilişkisi varsa açıklamalıdır.
Hadi geliniz Sn Nihat Özdemir beyin ateşlediği fitili görünüz ve “TEMİZ FUTBOL” için “TAŞLARI DÖKÜNÜZ”!