Srrı Süreyya Önder, önceki gün Meclis Genel Kurulu'nda kendi deyimiyle siftah yaptı.
Meclis bahçesinde gördüğüm Önder arkadaşlarına 'Süreyi iyi kullanamadım, acemilik işte! Söyleyeceğim çok şey vardı' diye yakınıyordu. Önündeki konuşma metnine takıldı gözüm.. İşte o metinden satırbaşları...
'Hükümetimiz daha iki yıl önce Türkiye-Suriye sınırındaki mayınlı arazileri İsrail'e 44 yıllığına vermeye çalışıyordu. Şimdi de füze kalkanı kuruyorlar. Nereye? Bizim topraklarımıza. Kimin için?
Savaşa karşıyız. Bunun şartı, mazereti yok.
Yıllarca bu ülkede 'kart-kurt' sesleri duyuldu. Devletin 'kart-kurt'tan vazgeçip resmi olarak ilk defa 'Kürt realitesi'nden söz etmesi 1992'de oldu. Yani 'kart-kurt'tan 'Kürt realitesi'ne geçiş tam 69 yıl aldı.
Kırk binden fazla ölü, her biri bu toprakların has evladı. Boşaltmış üç bin köy ve köyünden kopmuş üç milyon kişi. Bunlara açlığı ve yoksulluğu da ekleyin. Burada sayılardan değil, acılardan söz ediyoruz.
Milan Kundera, 'Bir insana nereden vurursan, o onun kimliği olur' demiş. Devlet, Kürtlere dilinden vurduğu için o dil Kürtlerin kimliği ve sembolü haline geldi.
Cizre'nin Yeşilyurt Köyü'nde 80'lerin sonunda, köylülere zorla dışkı yedirildi malumunuz. İşte buna isyan edip dağa giden evlatlarına vuruyorsunuz şimdi. O evlatlar da kendini bilen Kürtlerin kimliğine dönüşmüştür. Bu benim kimliğim diyenleri de KCK'lı diye içeri alıyorsunuz.
Artık kimse vurmasın diyoruz.
Sözlerimi Kürt annelerinin sıkça yaptığı bir duayla bitirmek istiyorum...
Ya xwede! (Ya Allah!)
Ya Homet! (Ya Muhammed!)
Bere zare xelke bipareze (Önce başkalarının çocuklarını koru)
Bide bin peren xwe! (Kanatlarının altında)
Paşe yen min. (Sonra benimkini)
CHP'de neler oluyor?
Başlarken söyleyeyim... Güçlü iktidarı eleştiremiyorsan muhalefete vuracaksın kolaycılığına kaçmak ayrı, bir durumun fotoğrafını çekmek apayrı...
Kendilerinden izin almadığım için isim vermeden anlatacağım...
Salı günü, Genel Kurul'daki tezkere görüşmeleri öncesinde ana muhalefet partisinin kulisindeyim...
CHP'li iki milletvekili oturuyorlar... Evet mi diyeceksiniz, hayır mı? 'Vallahi partiden kimse bizi bilgilendirmedi. Ne diyeceğimizi bilmiyoruz' diyorlar.
CHP'de bir başka önemli isim... 'Hayır diyeceğim. Böyle muğlak bir tezkereye evet denir mi? Bizim parti, BDP ile aynı çizgiye düşmekten ve kendi tabanından gelecek tepkiden korkuyor. BDP'liler beyaza beyaz diyor diye biz kara mı diyeceğiz?'
CHP yöneticisi bir isme yöneliyorum. 'Faruk Loğoğlu Genel Kurul'da bir konuşma yapacak' diyor.
Bir başka CHP'linin boynunda 'barış' işareti olan kolye var. 'Zamanlama tesadüf değil herhalde?' diyorum. Gülümsüyor...
Tartışmaları kulisten izlemeyi tercih eden önemli bir başka isme, oyunuz ne olacak diyorum. 'Bir de soruyor musun? Tabii ki hayır diyeceğim!' yanıtını alıyorum.
'Düşünce özgürlüğünün', 'parti içi disiplin ve bütünlüğün' önüne geçtiği bir parti ile mi karşı karşıyayız yoksa kendi milletvekillerini ikna etmeye dahi ihtiyaç duymayan ve grup adına kürsüye çıkan temsilcisine, 'Evet diyeceğiz' dedirten bir ana muhalefetle mi? Kafam karıştı...