Gençler ölüyor... Hepimizin içi kan ağlıyor. Çözümü erteleyip duran siyaset kurumu nedense kendini hiç sorumlu hissetmiyor! Başını iki elinin arasına alıp ölümleri neden durduramıyoruz diye özeleştiri yapacağına hamasi nutuklara sarılıyor. Sadece iktidar da değil hepsi, hepsi sorumlu yaşananlardan!
Sorumlular şu sorulara yanıt vermeli:
- Bölgede bir eşiğin çoktan aşıldığını bilen iktidar, neden çözümü erteliyor, neden yeni anayasa sürecinde BDP'yi Meclis dışında tutmaya çalışıyor?
- Devlet Öcalan'la görüşürken ve Öcalan 'uzlaştık' açıklamaları yaparken devletin kurumları kanlı çatışmaların istihbaratını almadı mı?
- Görüşmeleri yürütenler bütün bunları öngördüğü için mi Başbakan seçim sürecinde, 'Kürt sorunu yoktur' dedi, duruşunu değiştirdi?
- Israrla Kandil ile Öcalan'ı ve BDP'yi ayırmaya çalışan 'İyi Kürt-Kötü Kürt' ikilemini dayatanlar yaşananlardan kendilerine pay biçiyor mu?
- BDP, PKK'ya teslim mi oldu?
- Kürt halkını demokrasiden uzak tutmaya, şiddete mahkum etmeye çalışan PKK, halkın siyasi temsilcilerini neden/nasıl yok sayıyor?
- Bugüne kadar PKK'yı eleştirmekten kaçınmayan, şiddete karşı duran ve gelinen noktada çözüme katkı sunmak için BDP saflarına katılan isimler kendilerini kandırılmış hissediyor mu?
***
Şiddet kirli bir araçtır; amaç olamaz! Varlık sebebi savaş olanların en büyük korkusu tasfiye edilmek. Ve ne zaman oyun dışı kalacaklarını hissetseler aynı yola başvuruyorlar. Canları hiçe sayan bu ölümcül oyunun devamı da var: yükselen milliyetçilik. Orta Anadolu illerinde başını kaldırmak için fırsat kollayan Kürt düşmanlığı ne kadar ürkütücüyse aynı oranda Yüksekova'da yaşayan Türklerin can güvenliğinden endişe etmesi de o kadar korkunçtur.
Savaşın sonunu sadece ölüler görür
CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu önceki gün Meclis Genel Kurulu'nda konuşmak için gündem dışı söz aldığını söylemişti. O konuşmayı nedense yapamadı. Ancak söylemek istediklerini dün yazılı bir basın açıklamasıyla paylaşmış. O açıklamanın özeti şu:
'Hepimizin başı sağ olsun. Bugünler tüm toplum için yas günleri. Yakıp yıkmak ve öldürmekle, çeyrek yüzyılı aşkın zaman geçirdik ve bunun çözüm olmadığını gördük. Olsaydı, bugün 50 bine vardığı belgelenen can kaybı yaşanmazdı.
Şimdi barışın dilini konuşmak mecburiyetindeyiz. Bu, boynumuzun borcudur. Son olaylarla beraber, birden Türkiye'nin dört bir yanında savaş ortamı içine düşüverdik. Bu oyun, her kimin oyunuysa, bozmalıyız. Savaşın sonunu sadece ölüler görür derler. Türkiye'nin bu temel sorununu çözmeden, diğer hiçbir konuda ilerleyemeyiz. Yeni anayasa süreci bize çözümün temelini atmak için altın bir fırsat sunuyor. Barışa, ancak yaşamı, insanı, hayatı yücelterek ulaşabiliriz, onu hak edebiliriz.' İlginç olan Tanrıkulu'nun bu açıklaması, CHP'nin internet sitesinde kısa bir süre göründü ve garip bir şekilde kayboldu. Acaba parti yönetimi bu açıklamadan neden rahatsız oldu.
BDP'SİZ MECLİS NE ANLAMA GELİYOR?
Dün Diyarbakır'a hareketinden önce görüştüğüm Sezgin Tanrıkulu'nun söyledikleri çok önemli.
'AKP'nin ve uzlaşı içinde olmayan tutumu ve Başbakan'ın sert söylemi mesafeyi derinleştiriyor. BDP'nin yaz döneminde mutlaka Meclis'te olmasının zemini hazırlanmalıydı. BDP'nin Meclis'te olmayışı bölgede bu yazın daha da sıcak geçeceğinin işareti bence. Seçilmiş milletvekillerinin Meclis'te olmasının önünü açacak bir mutabakata varılması gerekiyor. Öncelikle yargısal bir tutum ve sonra Meclis'in olağanüstü toplanarak 1 Ekim'den önce BDP'nin grup olarak Meclis'te olmasını sağlamak gerekiyor.'
Keçe kurdan Aynur Doğan
İstanbul'da dünya starlarıyla sahne alan Aynur Doğan'ın yanık sesinden Kürtçe şarkılar dinlemeyi reddetmiş bir grup izleyici. Çok yazık!
Daha bir yıl önce değil miydi, Aynur Doğan-
Ajda Pekkan düeti? Ajda Pekkan Keçe Kurdan'ı söyledikten sonra dememiş miydi, 'Şarkılardan kimseye kötülük gelmez. Şarkıların dini, dili, milliyeti yoktur!'
Ne diyor o şarkı:
Kızlar kalkın
sesinizi duyurun dünyaya
Zor şeyler de
bekliyor sizi
yukarılarda
Kadınlar artık
öndeler ve
okuyorlar çünkü
Artık kılıcın yerini kalem aldı.
Not... 2 Ağustos'ta KCK duruşması, 8 Ağustos'ta da Ergenekon duruşması var. Tutuklu milletvekillerinin özgür kalması yönünde hala bir umut beslemek saflık mı acaba?