Uzun süredir iktidarın onayladığı isimler dışında neredeyse kimsenin Kürt sorunu üzerine yazmasına izin verilmiyor. Kim mi vermiyor? Yine medyadaki bazı isimler... Bir de Başbakan Erdoğan'ın medya yöneticileri ve patronlarıyla yaptığı toplantıdan sonra basını teslim alan otosansür var... Bu yüzden dün Diyarbakır'daki mitingi izlerken 'Medya acaba burayı görecek mi?' diye soruyorum kendi kendime. Yanıtını bildiğim halde...
***
Kentin dört bir yanındaki afişlerde Türkçe, 'Buradayım, İrademe Sahip Çıkıyorum' yazıyor. 'Afişler neden Kürtçe değil?' soruma, BDP Diyarbakır İl Eşbaşkanı Zübeyde Zümrüt yanıt veriyor, 'Mahkeme yasakladı'... Seçim dönemi bölgede AK Parti'nin adayları da Kürtçe propaganda yaptılar, Kürtçe afişler astılar. Peki şimdi 'Ez livirim' yani 'Buradayım' demek neden yasak? Zümrüt mahkemenin, 'Seçim kampanyaları dışında partinin hiçbir mitinginde Türkçe dışında bir dil kullanamazsınız' dediğini anlatıyor.
***
Demokratik Özgür Kadın Hareketi (DÖKH) ile Selis Derneği'nin düzenlediği 'Kadın Kırımına Karşı Çalıştay'ın davetlisi olarak Diyarbakır'dayım. Kadınların müthiş çalışmaları ve çalıştayın sonuç bildirisi başka bir yazının konusu. Bugün sadece o toplantıda tanıştığım bir Barış Annesi'nin korku dolu bakışlarını anlatmak istiyorum.
BARIŞ ANNESİ'NİN ACI SORUSU: OĞLUM ÖLDÜ MÜ?
Barış Annesi Sebiha Yıldırım'a KCK tutuklamalarını soruyorum. O Kürtçe anlatıyor, arkadaşlar çeviriyor. Bir anda sesi titriyor... 'Niye soruyor bunları? Yoksa oğlumdan bir haber mi var? Şehit mi oldu?' diyor.
Şaşkınım... 20 yıl önce örgüte katılan oğlundan yıllardır haber alamayan Sebiha Ana, oğlunun ölüm haberi üzerine kendisini bulduğumu sanmış meğer. Nefes aldığı her anı, evladından gelecek haberi bekleyerek geçiren bu ana karşısında sözcükler boğazımda düğümleniyor...
Anlatıyorlar kim olduğumu ve bir anda konuşmaya başlıyor... 'Devlet bizleri daha ne kadar zindanlara atacak? Meşe ağacını kestiğinizde direngenleşir, gürleşir. Biz Kürtler de meşe ağacının köklerindeki filizler gibiyiz. Yok edildikçe yeniden çıkarız... Başbakan bizi eleştiriyor ama bizi tanımıyor. Yüreğimizin nasıl yandığını görmek için bir gün kapımızı çaldı mı? Asker, polis, kimsenin ölmesini istemiyoruz. Kürt analarının yüreği herkes için yanıyor. Türk kadınları niye oturuyor? Gelsin destek versinler bize, ölümlere birlikte karşı çıkalım!'
'BATI YAKASININ ERTÜRK YÖNDEMLERİ'
Miting sonrası konuştuğumuz Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir kendi deyimiyle 'medyanın BDP ambargosunu' şu sözlerle eleştirdi...
'Uzun süredir özellikle Sayın Başbakan'ın medya yöneticileriyle yaptığı toplantıdan beri günlük yaşamdan sosyal yaşama hatta depreme kadar, BDP yok sayılıyor. BDP'ye ambargo uygulanıyor. Bu durumu 1990-95 arasındaki öğrencilik yıllarıma benzetiyorum. Biz gerçekte başka bir dünyada yaşardık, medya Türkiye'nin batı yakasında başka bir dünya anlatırdı. Bugün medyanın yaptığını o yıllarda Ertürk Yöndem yapardı. Bu durum bölge yaşayanlarına dışlanmışlık, hiç sayılma duygusu yaşatırdı. Kaygım, o yıllarda Tansu Çiller'in, Mesut Yılmaz'ın, Doğan Güreş'in deneyip de sonuç alamadığı yöntemlerin tekrar yaşama geçirilmesi. Bu miting, Kürt sorununda tekerrür eden tarihe dur deme mitingiydi.'
'SANIĞIN MEDYA ÜZERİNDEN MAHKUMİYETİNE...'
Baydemir, KCK operasyonunda gözaltına alınan ve bir piknikte ailesine ait ruhsatlı tüfekle çekilmiş fotoğrafı aynı gün iki gazetede 'Kandil'de çekilmiş fotoğraf' diye yayımlanan, medyanın yargısız infaz ettiği, savcının serbest bıraktığı Av. İrfan Dündar'ı hatırlattı...
'Dersim'le gerçekten yüzleşenler bugünü bu topluma yaşatmazlar. Dersim mahkemelerinde 'sanığın mahkumiyetine, tanıkların bilahare dinlenmesine...' diye karar verilirdi. Şimdi de KCK soruşturmalarında 'sanıkların tutuklanmasına, medya üzerinden mahkum edilmesine ve bilahare yargılanmasına' diye veriliyor kararlar.'