Köşelerinden yüksek kanaatlerini paylaşıp duranlara...
Kendisi olmazsa güneş doğmaz sananlara...
Hep aynı adresten sızdırılmış raporları haber diye yutturmaya çalışanlara...
Sonra da 'Bak ben yine bildim! Alkışı hak ettim!' diyenlere...
Dün 'bilmem ne uzmanı', bugün 'santrfor' yarın 'stoper' olabilenlere...
'Memlekette komünistlik yapılacaksa onu da biz yaparız' diyecek kadar şuurunu yitirmişlere...
'Günün popüler medyatiğine' çakarak popülarite asalaklığı yapanlara...
Kişisel polemiklerle gazete sayfalarını işgal ederek, vatandaşın sorunlarına sırt çevirenlere...
'Benden daha demokrat, daha özgürlükçü, daha bilmem ne olamaz!' diyen yüksek egolara...
Kendini bu topraklarda yaşayan 'tek solcu' sananlara...
Geçmişini yerin dibine sokmak için fırsat kollayanlara...
Mühim kişilerle 'dost' olmak için takla atanlara...
Üst sınıfa terfi için ağabeylerden, ablalardan ve kliklerden medet umanlara...
Gazeteci postuna bürünmüş, habercilikten bihaber olanlara gıcığım!
- - -
Günün konusu malum... Komutanların istifası...
O istifalar ki, birilerince sıradanlaştırılmaya çalışılıyor.
Komutanların 'erken emeklilik' adını verdikleri 'istifaları' o kadar normal ki, dünya medyası bu 'sıradan'(!) haberi 'flaş gelişme' olarak geçiyor.
Bu iş 'sıradan değil' demek yani haberi vermek, neredeyse ulusalcı olmak sayılıyor. Referans da İçişleri Bakanlığı'nın ulusalcılığı terör örgütü listesine sokan raporu.
Yazdığın haberin kaynağına göre ya yandaş ya candaş damgası yiyorsun. Oysa gazetecilik ne İsa'ya ne de Musa'ya yaranmaktır!
Medyada hal böyleyken gazetelerin, komutanların istifasını nasıl vereceğini az çok tahmin ediyorduk. Ancak taşra ile şehir baskıları arasındaki farkta bu kadar politika gözetmek de neyin nesi?
- - -
Komutanların istifasını 'demokrasi şölenine' dönüştürmeye çalışanlara naçizane bir öneri:
'Darbe devri bitti' deyin, 'asker bu kez sivillere söz geçiremedi' deyin, 'sivillerden 'yerinde' itaatsizlik' deyin. Ne derseniz deyin ama bunu da 'ileri demokrasi' paketine sokmayın Allah aşkına!
Doğru tanım ne geri ne de ileridir!
Televizyonlarına yapışmış, olan biteni anlamaya çalışan kamuoyu, sadece ve sadece 'haber' bekliyor medyadan. Bırakın siyaset kurumu ya da diğer kurumlar kendi propagandalarını yapsınlar. Bizim işimiz kimsenin değirmenine su taşımak değil. Olmamalı!
- - -
YAŞ her koşulda yapılır. Yapılır tabii... Demokrasilerde çareler tükenmez, ne de olsa! Önemli olan, bütün bu yaşananların 'özgürlükler' bağlamında nasıl değerlendirilmesi gerektiği.
Özgürlükçülük ne midir?
- Askere 'komutanım/paşam' demek kadar, siyasetçiye 'bakanım', polise 'amirim/müdürüm' demenin de sakıncalı olduğunu bilmektir.
- Elinde silah olan tüm kurumların demokrasi için tehdit olduğunu unutmamaktır.
- 'İyi Ordu- Kötü Polis' ya da 'Kötü Ordu- İyi Polis'... İki anlayışı da kıyasıya eleştirmektir.
- 'Demokratikleşen bu orduya can kurban! Kızları da alın askere!' diye coşanlara 'Hadi oradan!' diyebilmek ve 'anti-militarizm'in insanca yaşamanın olmazsa olmazı olduğunu anlatmaktır.
- Demokrasi adına askere haddini bildirmek tamam da, aynı kişilerin üretilenlerin ortakça tüketildiği bir dünya isteyen solculara da aynı şekilde düşman olmasını sorgulamaktır.