Ozan Sürer 1985 doğumlu.
Özgür Atmaca 1987...
Çağrı Yılmaz 1988...
Uğur Uzunpınar 1990...
Tayfun Yıldırım 1990...
Can Kaya 1990...
Can Türkyılmaz 1986...
Uğur Tuna 1990....
Nuri Özçelik 1990...
Zafer Algül 1986...
Hamza Doruk Yıldırım 1988...
Hikmet Tanıl 1989...
Kadir Aydoğan 1986...
Mahir Mansuroğlu 1980...
Cüneyt Çakır 1990...
Ozan Gündoğdu 1989...
Soner Torlak 1982...
Göksel Ilgın 1985...
Ömür Çağdaş Ersoy 1990...
Demet Yılan 1991...
Eda Dişkaya 1989...
Ferat Konukcu 1991...
Sevgi Sönmez 1991...
Mehmet Cem Çıplak 1991...
Pelin Bayram 1990..
Hazal Kangal1992...
Özge Aydın 1991...
Başak Eylül Şan 1990...
Hepsi çocuktu ve hiçbirinin sabıkası yoktu!
Duruşma salonunun, 'DGM kapısından gireceksin' diye tarif edilmesi ironikti. Ağır Ceza Mahkemesi... Sadece adı değişmişti... O salonda onlarca DGM davası izlediğimi düşünürken gözüm Mahkeme Başkanı'na takıldı. Sinirli, otoriter Orhan Karadeniz'in koltuğunda sürekli espri yapan biri oturuyordu. İleri demokrasinin güleryüzü işte!
***
Sola düşman liberalleri aradı gözlerim! Keşke olsalardı. Savcının yanına bir sandalye de onlar atsalardı... Yakışırdı! Solcuları terörist, Öğrenci Kolektifleri ve Halkevleri'ni terör örgütünün legal yapılanması (ne demekse?) ilan ederken Sayın Savcı, hiç duraksamadı. Bu çocukların, hiçbiri doğmadan ömrünü tamamlayan örgütü diriltmeye çalışması da ibretlikti! Keşke o davanın kayıtları hukuk fakültelerinde, 'Taraflı yargılama nasıl yapılır?' başlığıyla okutulsa. Savunmalar davanın gerekçesini özetliyordu. Sanık öğrencilerin avukatı Ayhan Erdoğan, Mahkeme Başkanı'nın tüm sanıklara, 'Öğrenci Kolektifi'ni nasıl bilirsiniz?' diye sorması üzerine, 'Akidesi güçlü öğrencilerin mescitte cemetmesi nasıl terör örgütü faaliyeti olarak değerlendirilmiyorsa bu çocukların Öğrenci Kolektifi adı altında birtakım etkinlikler yapması da yasadışı değildir' dedi.
***
Mahkeme Başkanı öğrencilerin 240 TL'lik öğrenim kredilerini 'gelir' olarak kayıtlara geçirince Av. Erdoğan yine itiraz etti, 'Faiziyle geri ödenecek borcu gelir yazdıramazsınız!' Savunmanın 'görevsizlik' talebini görüşmek üzere toplantıya çıkan mahkeme heyetinin peşine savcı da takılınca avukatlar bas bas bağırdılar. Savcı, itirazlar üzerine davada taraf olduğunu hatırlayıp yerine oturdu. Çocuklar özetle şunları söylediler...
Kadir: AKP iktidarına muhalif olduğum ve polisin Hopa'da kullandığı şiddete karşı çıktığım için hakkımda 52 yıl hapis isteniyor. Beni gözaltına alan polis amiri, '3-5 ay yatarsınız. Aklınız başınıza gelir' diye kehanette bulunmuştu. Nasılsa kehaneti tuttu!
Hikmet: Saçlarımı tanınmamak için kestirdiğimi söylüyorsunuz. O yüzden uzatıp geldim. Başbakan, Erdal Eren ve Necdet Adalı için ağlamıştı. Bundan sonra Başbakanlar ağlamasın diye tahliyemi talep ediyorum.
Ömür Çağdaş: Çevik Kuvvet otobüsünde 3 saat dayak yedim ve hayatımda hiç görmediğim bir polisi yaralamakla suçlandım. Ulaşım zamları protestosunda, 'Melih Gökçek yargı kararını uygulamadı, zammı aşağı çekmedi' dediğim için suçlanıyorum.
Mahir: 80 yıllık Halkevleri örgütü zinhar, dini istismar ederek halktan para toplayan örgütlerle karıştırılmasın. Halkevleri Filistin halkı ile dayanışma için yardımı Kızılay aracılığıyla gönderdi. Yoksul çocuklara okuma yazma öğretmek, savaşa karşı çıkmak suç mu?
'Kitap Okumak Suçsa Bizi de Alın' pankartı taşıyan mor çoraplı kızlar, uzun saçlı küpeli oğlanlar... 'Yurttaşım, sokağa çıkmak benim hakkım' diyen gençler... Yağan kara rağmen sabah saat 08 00'den duruşma bitene kadar adliyenin önünden ayrılmadılar. Şöyle bir baktım da, hiçbiri teröriste benzemiyordu. Peki neden onların peşindeler?